1.0

23 5 0
                                    

                                                                           - Odium  -

(Bölümde adı geçen karakterlerin hepsini sona yazdım ama kafanız karışmasın hepsini bilmenize gerek yok ^^)

                                                                           .      .     .      .      .     .     .      .

  "Dünya bir cehennem olmak için fazla güzel." 

  O bunu düşünürken dalgalar usulca bacaklarında sallandı, yüzeyin altında yüzen bir kaç balık dünyadaki hayaletinin içinden öylece süzüldü geçti. Ain yıllar önce alışması gereken bu habersizliğe sırıtırken o saatlerde dünyaya Odium'dan ilk hüzmelerini getiren güneşe baktı.

  Ufuğun bir tarafından yükselen ışığın toprağı bulmasına ve gölgelerin dağılmasına çokta uzun süre kalmamış gibi duruyordu. Gece koyu ve kirli bir griye dönen bulutlar şimdi turuncu pamuk parçalarına benziyordu.

  Burayı böyle ziyaret etmek güzeldi, istediğinde Odium'a-Tanrıların diyarına- dönebilmek ve ölüm gibi Odium'a ulaşamayan saçmalıklardan uzak yaşamak güzeldi.

  Onun yerinde olduğunuzda başınızın etini yiyip sizi içten içe öldürmek isteyen tanrıları saymadığınızda tabii. 

 Yani sıradan bir aile gibi, en azından Ain'in ailelerden anladığı kadarıyla.

  Bunu düşünmesiyle ufak bir memnuniyet ve gurur tırnaklarından bedenine yükseldi.

  "Bunu saymazsak tabii," Elini doğan güneşe doğru kaldırıp vücudundaki tek kalıcı rüne baktı. İşaret parmağının sağını süsleyen dövme ona güneş tanrıçasının "hediyesi" ve Odium'daki yaşamının güvencesiydi. 

 Ortasındaki güneş sembolüne uzanan çizgi, dalga ve işaretlerden oluşan kırmızı dövmeye bir süre daha bakıp önündeki hafif sisten ona göz kırpan güneşe tekrar gülümsedi.

   Dünyada hava o sırada soğuktu. Kuru dallar dans ediyor, sert gecenin ardından sükûnet toprağa uzanmak için esniyordu. Toprakta inlerinde saklanan onca hayvan ve ateşten uzak kalmış kişiler, güneşin güvenliğini ve gece saatleri boyunca kaybettikleri özgürlüklerini sabırsızca bekliyordu.

   Hava hâlâ griydi gri olmasına tabii, soğuktu da. Ne geceydi o an ne gündüz.

  Ain'in en sevdiği an buydu nefret ettiği topraklarda. Dünya böyle hiçbir şeye benzemezken güzeldi. Ne artı ne de eksiydi. Kaos görülebiliyordu mesela, lanetli ne varsa etrafta gezinebiliyordu. Bir yandan da hayat gözlerini açabiliyor, tomurcuklar sıralarını beklerken başlarını hafiften kaldırıyordu. Geceyle gündüz kısacık bir an birleşiyor, en son ve başlangıç karışıp ona eğlenceli bir şov sunuyordu.

  Onun durduğu yerin hemen karşısındaki karada uzun çalılar hışırdadı, acılı bir ıslık tiz bir şekilde havayı sardı. Ain görülemeyeceğini bilmesine rağmen dikildiği suda biraz daha yüzeye doğru eğildi, yanakları gereksiz bir gülümseme isteğiyle doluyordu.

  Kıyıda doğanın kucakladığı tüm renklere zıt, kapkara bozuk bir şekil belirdi. Çamur yumağı gibi arkasında dağınık lekeler bırakarak sürünmüş, bozuk şeklinin boynundan fışkıran tavşanın ufak ağzı biri onu kurtarsın istercesine bağırmıştı. Yardığı otlarda, örümcek ağına benzer, açmaya zaman bulamamış bitkinin rengini sömüren kara izler bıraktı.

   Sudaki genç kız her gecenin sonunda olduğunu bildiği bu olayı tekrar görmek için bekledi, dudağının içini kemiriyordu. Duygularını kabullenmekten nefret ettiği kadar bu görüntüyü izlemeye açtı.

Anhedonia - Odium'un ÖtesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin