2.0

8 2 0
                                    

-Kaderin sırtımıza tırmandığı an-

.

.

.

   Onlar geniş tapınak odasına doğru ilerlerken Ain'in tek düşünebildiği etrafın ne kadar sönük gözüktüğüydü, hölün sonundaki kapıyı açtığında da bu düşünceleri değişmedi.

  Arkalarında dikilen ay, eşikte duran ikilinin etrafını çizip geniş holde altın rengi bir yol olmuştu. İçeride uçuşan tozlar alakasız şekilde ufak parıltılara benziyordu.

  İlk bakışta fark edilen tek şey ışığın vurduğu yüzeylerde kaçışan ruhlarken gözler karanlığa alıştıkça heykeller, sütunlar ve Ain'e her zaman onu izliyorlarmış gibi hissettiren duvar halıları-en azından halılardan kalanlar- seçebilmeye başladı.

  Kapıya pek de gerek yokmuş, diye içinden geçirmeden edemedi Ain. Hiçbir yer sağlam durmuyor, içeriye köşelerdeki çatlaklardan güçsüz hüzmeler sızıyordu.

  Gerçi bu da şaşırtıcı değildi. İkili çoktan binanın geri kalanını dolaşmış ve diğer salonların da Tapınak Salonu kadar sönük olduğunu görmüştü.

 Ain eğer daha derinlere gitseler, kulenin başka köşelerine yürüseler tamamen çökmüş kısımlar bulacaklarını düşünüyordu ve şaşırmazdı da. Yine de bu kanaatinden Aela'ya bahsetmedi.

  Eskiden bu kadar kolay da kirlenmezdi buralar ki giderek döküntüleşmesi ayriyeten saçmaydı. Nøkyr'ın yapıtı daha uzun zamandır yalnızdı, oraya uğrayıp içeriyi temizleyen falan da yoktu ama bina Ain kendini bildi bileli aynı gözüküyordu.

  İçi de aynı kalmıştı hep ama bu -Binanın içine girmesi normalde yasak olduğu için- kendine bile tekrar etmediği, ağzından kaçırmaya çekindiği bir bilgiydi.

  Aela zaten çok kuralcı biri değildi ve istediği bir iki şeyi arzuya uymamak Ain'e kırıcı geliyordu.

  Ain kaşlarını kaldırıp içinden Odium hakkında sunum yaptığı kalabalığa bunun sebebini de vermeyi ihmal etmedi.

  "Bunun sebebi de binaların durumunun atandıkları tanrıların frekansının gücüyle doğru orantıda olması." ve kendi kendine onu alkışlayan iç sesine selam verip yine olduğu yere döndü.

  İçeriye doğru ilk adımı atarken gözleri uzun sütun ve işlemeleri takip etmiş, dudağı yukarı doğru büzülmüştü. Tek bir adımla Odium'dan apayrı bir yere gelmişti sanki. Burası farklı kokuyor, görünüyor ve hissettiriyordu. Burada kulağında hiçbir şarkı çalmıyordu.

  Ayrıca burasının duyguları vardı ve bunlar sadece Ain'de dönen duygular değil; Sephie'nin burada attığı adımlar, söylediği sözler ve onun için edilen duaların hissiyatıydı. Buraya o hayırsız Hydra bile burada biraz duygulanabilirdi sanki-

  Hydra'yı sevmediği çok mu belliydi? Sanki biraz öyleydi.

Neyse.

  Aela Odium'la ilgili her sıkıcı şeyi kapının eşiğinde bırakmadan içeri girmemesini söylemişti ona ve bu taktiği bilen; Aela'nın o içeriye girene ve işlerini beraber halledene kadar SAATLERCE içeride beklediğine birinci elden şahit olan Ain'in bu "isteği" kıracak hali yoktu.

  Zaten o ilerledikçe mırıltıları daha çok gelmeye başlayan iniltiler dikkatini kolaylıkla çekmiş, diğer her sesi hızla susturmuş, yerini.

   Her binada tanrılarının binalarında koşturan, onlar için çalışan; bazen doğuştan oluşmuş bazen ise ölümle şuan oldukları formu almış ruhlar olurdu. Ain onları Adak törenlerinde yakılan ateşlerin gölgesinde ve Zima'nın hikâyelerinde duymuştu, Annesinin kulesinde de tanışmıştı. Gölgelerde gezinir ve şarkı söylerlerdi; küçük şaklabanlar, evcil hayvanlar gibiydiler. Dipleri duvarlarına işlendikleri binalara bağlıydı ve oradan çıkamazlardı. Zaten Odium başıboş gezinen gölge yaratıklar için fazla güzeldi.

Anhedonia - Odium'un ÖtesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin