Yağan yağmurdan saklanmak için hemen apartmana girdim. Asansöre kısa bir bakış attım, benim için işlevsizdi, hiç asansöre binmezdim. Merdivene yöneldim ve 3. kata hızla çıktım. Kapıyı çaldığımda annem beni karşıladı, bana attığı umutlu bakışlardan bir şeyler olduğunu anlamıştım.
ayakkabılarımı yavaş hareketlerle çıkardım ve içeri girdim. Hemen mutfağa yöneldim ve hazır sofraya baktım, buna hala alışamamıştım. hemen bir sandalyeye kendimi attım ve yemeye başladım. Annem de karşımdaki sandalyeye oturdu ve benim aksime sakin ve nazik bir şekilde yemeğini yemeye başladı. yemek rahatsız edici bir sessizlikle devam ederken annem boğazını temizledi ve kapıdaki umutlu bakışlarını bana yöneltti. "Alev" dedi umutla. " Efendim anne" dedim ne olacağını beklerken. " Sana bir haberim var ama önce bir dinle, hemen savunmaya geçme tamam mı?" Bıkkın bakışlarımı ona yönelttim. Annelerin çocuklarının hayatında önemli bir söz hakkı vardı ama bunu genelde içlerinden geldiği için yaparlardı, benim annem sadece sorumluluğu olduğu için yapıyor gibi geliyordu. Devam etmesi için kafamı salladım. " Senin kaydını farklı bir okula aldırdım." Dedi tek nefeste ve bu minik cümlesi beni şoke etmeye yetmişti. " Anne neden bana sormadan hayatıma karışıyorsun? ben senden bunu istemedim, hem benim okulum gayet iyi." Sözümü kesti. " İyi mi? senin derecende bir okul bile değil,sen daha iyisine layıksın. kızma da önce dinle." İç çekerek konuşmaya başladım. " Ne farkı vardı da yazdırdın? neden yazdırdın? senin bana karşı hiçbir sorumluluğun yok ki, neden varmış gibi davranıyorsun? ikisi de devlet okulu aynı şehirde, aynı kalitede. Artık bir şeyleri yapmış olmak için yapma." Dedim hissettiğimin aksine ürkütücü bir sakinlikle. Bana bu sefer kırılmış gibi bakmaya başladı. " Çabalıyorum kızım. Kızıma layık bir anne olmaya çalışıyorum bana biraz yardım edersen ikimiz için de daha kolay olur." Dedi ve devam etti. " Hayır bu devlet okulu değil. Özel hem de çok özel bir okul, buraya girmek için ya inanılmaz zeki yada çok zengin olman lazım. hani Hatice var ya arkadaşım olan, o bana oraya çok akıllıların bursla alındığını söyledi. ben de odandaki bütün deneme kağıtlarını, not ortalamalarını ve sana teklif gelen liselerin isimlerinin çıktısını aldım ve oranın müdürüyle konuştum. Eğer gerçekten denemelerin böyleyse yüzde yüze kadar burs verebileceklerini söylediler, fakat önce seni test etmeleri gerekiyormuş." sözünü kestim " Ben bursluluk sınavına falan girmem" Annem bilmiş bir gülümsemeyle devam etti " Girmeyeceksin zaten. Senin evde girdiğin deneme sınavlarının arasına karıştırdım ve çözünce okula götürdüm. Bu bir nevi bursluluk sınavıydı zaten, deneme sınavından tam puan aldığın için sana yüzde yüz burs verdiler. Çok güzel ve işlevli bir okul. hem ders hem sosyal konuda çok başarılılar." Tam reddetmeye hazırlanıyordum ki minik bir not ekledi " Hem senin en yakın arkadaşın var ya, Eftalya. O da orada öğrenci. Müdür beye özel olarak onunla aynı sınıfa olmak istediğini söylersen kabul edecektir." Gerçekten Eftalya'yla aynı okulda okumak beni de heyecanlandırmıştı. " Neden bunu daha önce söylemedin ya? Bu kadar uğraşmazdık." Dedim neşeyle. " Anlaştıysak yemeğe devam edebiliriz." Dedi annem gülen yüzle. Yemeğimi hızla yedim ve annemden müsaade alarak odama gittim. h
Heyecanla telefonumu çantamdan çıkarıp açtığımda on beş cevapsız aramayla karşılaştım. Eftalya beni on beş kez aramıştı, bir an endişelendim ve hemen geri dönüş yaptım. İkinci çalışta telefon açıldı ve sessizliği güçsüz iç çekişler böldü. Kaşlarımı çattım ve ne olduğunu anlamaya çalıştım, iç çekmeler devam etti.- Eftalya, ne oldu?
- Alev!
- Eftalya sakinleş. Ne oldu? Anlat bana.
- Biz gidiyoruz, Alev biz gidiyoruz. Bırakıyoruz İzmir'i Türkiye'nin bir diğer ucuna gidiyoruz.
- Ne? Nasıl gidiyorsunuz? Olamaz, gidemezsiniz. Neden Eftalya? Neden gidiyorsun?
Dedim kırık bir sesle.
- Babam yüzünden. Sivas'taki şirketine gitmesi gerekmiş, orada yaşamak zorundaymışız. Beni düşünmedi bile, orada yaşayacağız dedi ve noktayı koydu.
- Müsait misin? Saat daha beş buçuk. Agorada buluşalım mı? Yüz yüze konuşalım.
Burnundan güldüğüne dair bir ses çıkardı.
- Kızım sende alemsin. Ne yapacağız agora antik kentinde? O taşın toprağın arasına hayatta girmem, bilirsin ki tarihe pek ilgim yok. Olsa önce tarih notumu yükseltirim taşın toprağın içine gireceğime.
İçimden sabır dilenerek devam ettim.
- Ne antik kenti kızım, AVM olan Agora diyorum.
- He, tamam o zaman buluşalım, görüşürüz.
- Görüşürüz.
Çok sinirliydim ama bunu Eftalya' ya belli edemezdim. Babasının onu kuklasıymış gibi oynatmasından bıkmıştım çünkü hep kendi istediklerini sözden sayarken Eftalya ya söz hakkı bile vermiyordu. On yedi yaşında olmasına rağmen onu bir bebek gibi görüyordu. Onun adına karar verebileceğini düşünüyordu, bu da benim sinirimi bozuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşten kader
Teen FictionAteş kızışırsa bir gün alev olmadan yanabilir mi? Ateş olmadıkça ne anlamı kalır alevin? Sıradan bir günde minik bir aksilikle bütün hayatın değişir mi? Kesinlikle evet. Yaraları saran bir dostluk, güzel bir arkadaşlık grubu ve aşk... Peki o ar...