6.Bölüm

87 7 1
                                    


ARMİNA'DAN...

Herkes hep bir ağızdan bağırıp duruyordu.

"Büyücü ölmüş.."

"Kim bir büyücüyü öldürmeye cesaret edebilir."

"Birinin tecavüzüne karışmış diyorlar."

"Kim öldürebilir ki... Halktan biri asla öldüremez"

Kapım çalmaya başladı. Açtığımda karşımda soluk soluğa kalmış Nayla duruyordu. "Olanları duydun mu?" İlk önce bunların benim başıma geldiğini söyleyip söylememe konusunda kararsız kaldım. Ama bunu kimsenin bilmesini istemiyordum. "Duymamak mümkün mü? Herkes dışarıda bunu konuşuyor." Nayla içeri girdi. "İyi olmuş. Gebersin. Büyücüyüz diye her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar. Ya resmen kızın tecavüzüne kalkışmış. Acaba kim kurtardı. Çok merak ediyorum." Kafamı onaylarcasına salladım. "Aynen... Ben de merak ediyorum." diye yalan söyledim.

BUĞRA'DAN...

Buradaki işleri düzene soktuktan sonra kimin şifacı olduğunu öğrenmek için Büyücüler yarım küresine doğru yol aldım. Büyücülerin keşfedemediği o kapıdan içeri girdim. Biraz zor olsa da sonuç olarak varmıştım Büyücüler yarım küresine. Bir süre yarım kürenin diğer ucunda durdum. Benden şüphelenmesinler diye. Birkaç insanla konuştum.

"Şey.. Büyücü öldü mü?"

"Malesef öldü."

"Ne? Nasıl olur? Onu kurtarmadılar mı?

Bana biraz garip garip baktıktan sonra....

"Kimin kurtarmasını bekliyordun? Onu hayata döndüren bir peri falan mı var? Seni şu anda öldürsem kimse kurtaramaz... Onun ki de öyle bir şey."

Normalde ona böyle şeyler söyletmezdim ama kendimi tutup yumruğu sıktım. Ama devam etti.

"Deli misin nesin ya? Bir git işine."

İşte bu laf beni sersemletti. Adamın boynundan tutup ağaca yasladım.

"Sen kiminle konuştuğunu biliyor musun ha? Benimle böyle konuşamazsın ! Eğer böle konuşmayı devam edersen o hayata döndüren perinin seni hemen iyileştirmesini dilersin. Anladın mı beni ?"

Adamın yüzü mosmor olmuştu.

"A-anladım.."

"Şimdi defol !"


ARMİNA'DAN...

Akşam olmuştu. Ve kapım çalıyordu. Korkmadığım söylenemezdi. "Kim o?" Arkadan gülüş seslerini duyabiliyordum. "Benim Epson." İçimden bir oh çekip kapıyı açtım. "Epson ? Ne yapıyordun burda?" Epson ellerimi tuttu. "Üzgün meleğimizi bu akşamlık kaçırmaya geldim." Anlamamıştım. "Nasıl yani?" "Yani şöyle. Sen gidip üstüne şık bir şeyler giyiyorsun bende seni çok şık bir yerde yemeğe çıkartıyorum." Güldüm. Aslında bu durgun günlerde iyi olabilirdi. "Tamam. Bekle hemen geliyorum." Kapıyı kapatıp odama yöneldim. Ve elime uzun, gece mavisi , ince askılı bir elbisemi giydim. Saçlarımıda tarayarak kabarttım. Sonra elime çileği aldım ve çileği dudağıma sürdüm. Dudağım hafiften bir kırmızı renk almıştı. "Tamam hazırım." diyerek kapıyı açtım. Epson gözlerini açıp beni aşağıdan yukarıya doğru süzdü. "H-harika görünüyorsun.M-muhteşemsin..." Güldüm. "Ee nereye gidiyoruz?" At arabasının kapısını açtı. Bayağı bir genişti. "Buyrun." Yerime geçip oturdum. "Stomah şelalesinin orda yemek yiyeceğiz.." dedi Epson. "Vay canına. Orası harika bir yer. Ve sadece zenginlerin gittiği..." son sözcüğü söylerken biraz sesim kısılmıştı. Bir an aklıma Rüzgar geldi. Acaba şu an ne yapıyordur ? "Evet, geldik." Epson aşağıya inip kapıyı açtı. Elimden tutup beni yemek yiyeceğimiz yere getirdi. Ve masanın yanına oturduk.

YARIM KÜREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin