4.Bölüm

129 14 7
                                    

 ARMİNA'DAN...


Bugün çok geç uyanmıştım. Çünkü gökyüzünde Laydenya gezegenini aydınlatan güneş yoktu. Dünki patlamalar çoğu hava olayını etkilemiş. Hava ve doğa büyücüleri olayı kontrol edemiyorlardı. Kapı çaldı. Açtığımda karşımda Epson vardı. Bir an elim ayağıma dolandı. Çocukluk aşkım karşımda duruyordu. "E-Epson!" Elimi avcunun eline alıp sıktı. "Seni görmeyeli çok olmuş." Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. "Aynen." diye karşılık verdim. "Senin buralarda ne işin var? Sen taa Yarım kürenin diğer ucunda oturuyordun. " Güldü.  "Biraz öyle oldu." Yaşlı bir adam gelip Epson'u çağırdı. Epson bana döndü. "Birkaç haftalığına buraya geldim. Bir tanıdığıma ziyarete... Bu arada sık sık konuşabiliriz." Güldüm ve onaylarcasına başımı salladım. Tam o sırada yanıma Buğra geldi. "Ne o sevgilin mi?" Kafamı salladım. "Hayır! Nereden çıkardın?" Bana eliyle sakin ol işareti yaptı. "Tamam sadece sordum."


BUĞRA'DAN...


Acaba o adamda kimdi? Gerçekten de çok merak etmiştim. Ve pencereme yine simalaya hayvanı konmuştu. Hızlıca bacaklarında tuttuğu notu aldım. Notta " Efendim... Burada işler sarpa sardı. Hemen işinizin başına dönmenizi arz ederim." Notu ters çevirdim. Ve elime kalemi aldım. "Sizi ahmaklar! Biliyorsunuz ki burada keyfimden durmuyorum. Elimde birkaç tane ip ucu var. Ben yokken başa Komutan Albertoz geçsin." yazdım. Ve notu Simalaya hayvanının ayaklarına yerleştirdim. Bu günde ip uçlar için uğraştım. Kahretsin ki yine hiçbir şey bulamadım. Daha da hırs yapmıştım. Ve gece oldu.


ARMİNA'DAN...


Geceleyin güçlülerin saldırısı yüzünden hava tabakası hasar görmüştü. Onun için geceleri hep yağmur yağıyor ve zifiri karanlık oluyordu. Sonra aklıma tılsım meyveleri geldi. Tılsım meyveleri sadece bu yarım kürede bulunan çok hassas meyvelerdir. Ve asla yağmura dayanamazlardı. Hemen üstüme yağmurluğumu geçirip çiftliğe doğru yol aldım. Tılsım meyveleri başlarını eğmişlerdi. Onları toplamak için eğildim ve arkamdan ses geldi. "Akşam akşam buralarda ne yapıyorsun?" Arkamı döndüm. Bu ikinci sınıf büyücülerinden Pardecous vardı. Bu büyücü hava olaylarını dengelemeye çalışan büyücülerdendi. Ve halk her zaman ona boyun eğerdi. "Şey.. Ben tılsım meyvelerini toplamak için buraya gelmiştim. " Beni aşağıdan yukarı doğru süzdü. Yanıma yaklaştı ve saçlarımı arkaya aldı. Sen ne kadar da güzelmişsin. Elbisemin boyun kısmını aşağıya indirmeye çalıştı. "Lütfen! Yalvarırım bırakın beni." Bana baktı ve güldü. "Kimse bana karşı gelemez! Bunu yaptığın için daha çok acı çekeceksin." Onu ittirip kaçmaya başladım. "İmdat! Yardım edin." Büyücü önüme bir hortum çıkarttı. Halinden çok kızgın olduğu belliydi. "Zor kızları severim." Ve yine elleri bedenime yaklaştı. Kollarımla onu üstümden atmaya çalışıyordum. "Bırak! Lütfen bırak beni!" Ağlıyordum. Ve bir güç Büyücüyü üstümden almaya yetmişti. Bu Buğra'ydı. Buğra büyücüye yumruk attı. "Buğra yapma! O büyücü!" Ve sonra yine yumruk attı. Büyücünün yüzü kana bulanmıştı. "Büyücü mırıldanarak "Sen güçlüsün. Sen güçlüler yarım küresindensin... Hepiniz gebereceksiniz. Ve yine vurdu.

Büyücü artık nefes alıyormuydu ondan bile şüpheliydim. Buğra kolumdan tuttu. "Sen çıldırmışsın. Bu havada dışarı çıkılır mı? "Buğra!!" diye inledim. "Kolum." Sonra birden kolumu bıraktı. "Özür dilerim. Yani ben biraz..." sözünü bitirmeden atladım. "Sertsin." Eline baktım. Vurmaktan kanamıştı. "Elin kötü olmuş. Bu arada sen halktan biri değil misin? Nasıl olur da bir büyücüyü yenebildin. " Güldü. Aslında hafif bir tedirginliği vardı üstünde. "Ben biraz sertim. O da biraz güçsüzdü." Bu durumu biraz garipsemiştim. "Nasıl cesaret edebildin. Bundan sonra olacakları hayal edebiliyor musun?" Bana döndü ve elimi tuttu. "Peki eğer ben gelmeseydim neler olacağını hayal edebiliyor musun?" Ürperdim. Bana sırtındaki ceketi verdi. "Teşekkür ederim. Her şey için." Buğra ilk önce kendi evine beni götürdü. "Niye beni buraya getirdin?" Bana döndü. "Çünkü kolyeni düşürmüşsün." Kolyemi elime verdi. Ve kendi yatağına yattı. Daha beni bile evinden çıkarmamıştı. Kaba işte ne olacak! diye içimden geçirdim. Eli çok kötü görünüyordu. Yattığı yatağın yanına çömeldim. Ve elime her kulübede bulunan sargı ve pamuğu aldım. Yaranın üstüne elimi bastırdım. "Umarım bir an önce geçer." dedim. Ve elini sarmaya başladım. Tam çıkacakken beni kolumtan tuttu. "Dikkatli ol!" Gülümsedim. Beni gerçekten önemsiyordu. Birden kafamı salladım. Her kıza aynı şeyi yapardı. Sen gerçekten ahmak birisin Armina diye içimden geçirdim. Eve gittiğimde elim titremeye başladı. Sanki elimdeki hücrelere yeni hücreler ekleniyor gibiydi.


BUĞRA'DAN...


Sabah uyandığımda aklıma dün yaşadıklarım geldi. Acaba kimliğimi ele vermiş miydim? Elimdeki sargıyı çözmeye başladım. İnanamıyordum. Elimde tek bir çizik bile kalmamıştı. Sadece dünki yaralar değil önceden, bebeklikten kalan yaralarım bile geçmişti. Bunun olması imkansızdı. Bunu ancak büyücü yapabilirdi. Sonra birden aklıma dün gece dövdüğüm büyücü geldi. Belki de o şifacıydı. Bana vururken aynı zamanda yanlışlıkla iyileştirmişte olabilirdi. Sonuçta babam bana şifacıyı anlatırken 'etkisini biraz daha sonra gösterir' demişti. Hemen onun yanına gitmeliydim. Ama onu dün dövmüştüm. Belki de ölmüştü. Zaten şifacı bir tek kendini iyileştiremiyordu. Yanımdaki bardağı alıp yere fırlattım. Umarım ölmemiştir.


ARMİNA'DAN...


Yine elim titriyordu. Nayla yanıma geldi. Bana sarıldı. "Seni çok özledim. Biliyor musun senin çocukluk aşkın gelmiş." Elimle ağzını kapattım. "Sus duyacaklar. O eskide kaldı. Adı üstünde 'çocukluk'." Bana bakış attı. "Eğer o patlama olmasaydı belki de şu anda evliydiniz." Somurttum. "Hiçte bile." Nayla bana 'tabi canım' bakışı attı. "Yoksa başka birine mi aşıksın?" Sonra dün yaşadıklarım aklıma geldi ve dün yaşadıklarımı Nayla'ya söyledim. "Buğra geröekten farklı biri. Hem koskoca büyücüye karşı gelecek kadar cesaretli hem de onu yenecek kadar güçlü. Hele hele bir kızı kurtarmak için kendini feda edebilecek bir adam." dedi. Kafamı onaylarcasına salladım. "Acaba büyücü Buğra'ya bir şey yapacak diye ödüm kopuyor. Gerçi sanmıyorum Buğra'ya bir şey yapacaklarını... Ama onu sınır dışı edebilirler." dedim. Elim hala titriyordu. Nayla içeriden bana bir bardak su getirdi. Suyu tam içecekken elimin titremesi nedeniyle bardağı yere düşürdüm. Ve bardak kırıldı. Su da her yere saçıldı.


YARIM KÜREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin