S1B7: yol ayrımı.

48 6 40
                                    

cem karaca - kahya yahya

"içeri giren sarı kız bana baksaydı.
baksaydı da bana bana benim olsaydı."

mart, 2016, leyla

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

mart, 2016, leyla.

sarı saçlarımı iki yandan balıksırtı şekilde örmüş, bardaki işime gidiyordum. gözlerim etrafı izlerken beyaz kablolu kulaklıklarım kulaklarımdaydı. elimdeki psikoloji kitaplarını çantama attıktan sonra durağa gitmeye devam ederken sokak kalabalıktı fakat son bir ayda yaşadığım şeyler sokaktaki insanlardan da kalabalıktı.

nil ve ozan'ın nişanlarını ilan etmek için bundan bir hafta sonra yapacakları partiye çağırılmam tamamen nil'in gösteriş yapmak istemesinden kaynaklıydı, hala ozan'ı sevdiğimi düşünüyordu nedensizce. nil ile beklenmedik bir şekilde daha sık konuşur olmuştum. kimsenin de bunu pek umursadığı yoktu gerçi.

bunlar kafamda adeta bir plak gibi dönüp duruyorken bara gelmiştim bile. akşamları olduğu gibi kalabalık değildi. genelde akşamlar burada çok renkli geçerdi fakat gündüzleri normal bir kafe gibi sessiz sakindi.

erdem, beni görünce sahte bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. benimle arasına çok uzun zamandır mesafe koymuştu. bunun sebebini hala çözememiştim. ne olduysa emir ile otel meselesinden sonra olmuştu. sadece mevzu lilya olduğu zaman benimle konuşurdu ki bunun sebebinin lilya'ya abayı yakmasıydı. lilya'dan hoşlandığı her halinden belliydi zaten.

"hoşgeldin leyla!" diyerek tezgaha bıraktı havluyu. "hoşbuldum. nasılsın?" dedim montumu asarken. "iyidir sen?"

"iyi diyelim iyi olsun." diyerek tezgaha geldim. "buralar sana emanet o zaman." dedi erdem göz kırparak. "tamamdır."

"lilya geliyor mu?" diye sorduğunda tebessüm ettim. az önce de dediğim gibi benimle iletişimi sadece lilya üzerine kuruluydu. hala lilya ile pek muhabbet edemiyordu, sadece lilya buraya geldiğinde onu görüyordu erdem. "gelir belki, sormadım hiç." diye yanıtladım hiçbir şeyi anlamamış gibi.

erdem kafasını sallayıp gittiğinde tezgahı silmeye koyulmuştum ki kapının açılma sesiyle bakışlarım kapıya gitmişken onur'u görmemle gülümsedim. onur ile yeni tanışmış olmamıza rağmen sanki yıllardan beri arkadaşmışız gibi hissediyordum.

"selam!" dedi onur şen bir sesle. gitarı hep olduğu gibi yanındaydı. askılığın yanına bırakıp bar sandalyelerinden birine oturduğunda dirseklerimi tezgaha yasladım ve,

"hoşgeldin." diye mırıldandım. "kahve?" diye sorduğumda onur gülümsedi ve beni onayladı. "türk kahvesi lütfen."

"memnuniyetle." diyerek kendime ve onur'a kahve yaparken emir çıkageldi. "onur ne ara geldin sen ya?" dediğinde "sen kuliste miydin?" dedi onur. onları göremiyordum, sırtımı onlara dönmüştüm ve emir geldiğinde de istifimi bozmamıştım.

Yüksek Kaldırım | Emir Can İğrekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin