S1B8: kurşun.

42 5 88
                                    

yalın - her şey sensin
"şimdi senden vaz mı geçmeli?
masal olup yola devamını mı etmeli?"

yalın - her şey sensin"şimdi senden vaz mı geçmeli?masal olup yola devamını mı etmeli?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

mart, 2016, emir.

tüm o kalbimi kurşun gibi delip geçen sözlerin üstünden sadece bir hafta geçse de etkileri hala devam ediyordu. ikimiz de konuşmuyorduk. ne o bir laf ediyordu ne de ben. her ne kadar adım atıp aramıza giren soğuk hava dalgasının bitmesini istesem de yapamazdım, gururumu daha fazla ayaklar altına alamazdım. beni düşünmediğini söyleyen biri için ne diyebilirdim ki artık?

o gün sadece onun zarar görmemesini istemiştim. o adam kafeye ilk girdiği andan beri gözü leyla'daydı ve artık bunu kendime de itiraf ediyordum; rahatsız olmuştum. artık hoşlanmaksa da hoşlanmaktı benim için. bunun adı neyse kabul ediyordum. elimden gelse o an adamı öldürürdüm ama yapamamış ve mevzuyu erdem'e paslamak zorunda kalmıştım. fakat leyla'nın gözü kara ve çekinmeden hareket eden biri olduğu aklımdan çıkmıştı. adama kafayı attığı an canının acısını hissedebilmiştim ama o bu acıya rağmen güçlü durmuştu.

şimdiyse bilardo masasının üzerinde dağılmış topları düzenliyordum. meşgul görünmek istiyorsam bu tarz şeylerle ilgilenirdim veya kitap okurdum. kafamdaki düşüncelerle baş edemediğim için kitap okumak istememiştim ve o yüzden bunlara kafa yoruyordum. bugün de zaten kafe kapatılmıştı nil ve ozan tarafından. nişanlarını kutlayacaklardı. benden de özel parçalar istemişlerdi. ekstra para almayacak olsam belki de burada olmazdım veya leyla olmayacak olsaydı.

gururlu adam tavırlarında olsam da içten içe onunla konuşmak isteyen yanım buna engel oluyordu.

onur kulisten çıkıp yanıma geldiğinde bakışlarımı ona çevirdim. "hazırlandın mı?" diye sordu gülümseyerek. üzerimde beyaz kazak ve mavi bir ceket vardı. "hazırım." dedim soğuk bir tonla ve elimdeki istekalardan birini onur'a uzattım. "oynayalım mı?" diye sorduğumda gülerek istekayı aldı ve,

"oynayalım bakalım." dedi. "ilk servis kimden?"

"senden olsun." diyerek geri çekildiğimde onur üçgen şeklinde düzenlediğim toplara vurdu ve toplar etrafa saçıldı.

"leyla da geldi." dediğinde bir tepki vermedim. "sizin aranız niye bozuk? hiç de anlatmıyorsun. hani her şeyimizi anlatırdık birbirimize?"

"bunu rakı masasında detaylı konuşalım o zaman?" diyip toplardan birine vurduğumda güldü. "tabii beni ekmezsen." diye eklediğimde ciddileşti. tam da bu ifadeye bürünmesini istiyordum zaten. gülerek,

"şaka be şaka." dedim. "ciddileşince de yumuşuyorsun hemen. zayıf yönün belli oldu." dedi gülerek. benimle alay ediyordu resmen.

"az öncekinin bi' bedeli olmalıydı." diye de eklediğinde yüzümde belli belirsiz bir tebessümle onu yanıtlamış oldum. "ama ben rakı masasına kadar bekleyemem, anlat hemen."

Yüksek Kaldırım | Emir Can İğrekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin