"ne sikim dönüyor burda"
chan vucudumla olan temasını kesip yan tarafima bıraktı kendini.
içimi saran sıcaklığa ragmen buz gibiydi tenim. anlık olarak başımdan aşağı hissettiğim o sıcaklık kalbimin atışıyla artmışti. bakışlarımı Minhoya çevirmekten ölesiye korkuyordum.
yine de yavasca kaldırdım bakışlarımı. gözlerini chan'a kilitlemişti. hemen yanımdaki bedene, chan'a baktığımda benim kadar korkmus görünmüyordu. Hatta benim aksime dikti başı.
tekrar minhoya döndüğümde bu sefer göz göze geldik. dilini hizlica yanağında yuvarlamis ve önünde durduğu mutfağın kapısısından bir anda ayrılmıştı.
ilk gördüğünde olmayan korkum simdi sarmıştı vücudumu. ne derdi ne yapardı ne kadar kızardı yeni yeni aklima geliyordu.
yerde bir noktaya odaklanmış bir şekilde bunları düşünürken chan'in ellerini hissettim yanaklarımda.
kafami hizlica kaldirip dudagima ufak bir öpücük kondurdu
"halledicem, söz veriyorum"
başımı sallayabildim sadece.
elleri hala yanaklarıma yaslı duruyorken öptü tekrar ve o da hizlica çıktı mutfaktan.
arkamdan gelen kızgın yag sesinin çıtırısıyla irkildim ve o an ocakta yemek olduğunu hatırladım
altını kapatıp durdum bi suresalonda olmalılardi. yanlarına gitmeli miydim. chan ile minhonun arasi benim yüzümden bozulur muydu. düşüncelerimle bogusmamin hicbir anlamı olmadığını fark edip haraketlendim.
salonun kapısına yaklaştığımda sesleri daha anlaşılırdı.
"en çok da sana kızmak istiyorum chan. o senin için ne zaman bu kadar büyüdü. sen büyüttün onu. simdi tahmin edebilirsin ki tenine farkli dokunduğunda şalterlerim atıyor."
minho' nun sinirle odayi saran sesi bir o kadar da yorgundu. odaya girip konuşmalarını bölmek istemediğim için bekledim kapının ardında. ya da korktum bilmiyorum
"haklısın. yemin ederim seni anlayabiliyorum ama her sey su bir ay içinde oldu. bundan önce jeongine nasil yaklaştığımı en iyi sen biliyorsun"
"bilmiyormuşum baksana. bilsem boyle mi olurduk su an"
chan'in aldığı derin nefes ulaştı kulaklarıma. galiba artık girmeliydim odaya. adımımı atar atmaz ikisinin de gözü beni bulduğunda olduğum yerde yok olmak istedim. minho fazla tutmadi bakışlarını üstümde. guler gibi bir ses çıkartıp pencereye döndü.
minho daha fazla tepki verir sanmıştım ama şu an tanrıya şükürler etmeliydim beklediğimden çok çok sakindi.
"ne zamandır?"
göz göze geldik chan ile. kafa salladi usulca ve ben konuştum.
"1 hafta"
minho'nun dili sag yanağını turladiginda tekrar güldü. kafasında bir şeyleri tartıyor, içinden konuşuyor ve bulduğu cevaplara gülüyor gibiydi daha çok.
chan oturduğu koltukta yanini patpatlayıp oturmamı söyledi. geldigimden beri ayakta olduğumu şimdi fark etmistim. ama oturmadım. bu minhoyu daha da sinirlendirir miydi emin olamadim.
kol dirsekleri dizlerinde yasli duruyorken bir anda koltukta geriye bıraktı kendini. dakikalardır odada gezinen gözleri sonunda bizi buldu.
"şu an tum sinirimi senin o altin oran yüzünü morartarak yatıştırmak istiyorum biliyor musun"
chan'e bakarak kurduğu cümle gözlerimi büyütmeme neden oldu. kavga edemezlerdi. bu zamana kadar hic birbirilerine vurmamışlardi ki.
"ama ne var biliyor musun?"
diger cümlelerine gore daha sakin bir tonda kurmuştu bu cümleyi.
"yapamıyorum. çünkü biliyorum ki sevdiğin kişinin kılına zarar gelir diye hep kendini yaralarsin. onu el üstünde tutarsın. dünya onun çevresinde dönüyor gibi hissettirirsin ve bu sevgilin olmak zorunda bile değil. sen deger verdiğin herkese bunu yaparsın. ben eğer ki senden jeongini alirsam yaptığı diğer hiçbir ilişkisinde destek çıkamam. kimseye sana olduğu gibi güvenemem ki chan"
sona doğru sesi kısıldıkca vucudumdaki etkisi büyümüştü. kurduğu cümleleri beynimde ben mi yaratmıştım yoksa gerçek miydi
hızla chan'a baktim. minhoya odaklıydi gözleri. baktığımı anlayinca bana dondu ve gözlerini sakince kapayıp acti ve minicik bir gülümseme yerleştirdi suratına
"ama tahmin edersin ki hala oldukça sinirliyim"
az önce sessizce konuşan o değilmis gibi bağırdı bir anda minho.
chan'ın yüzündeki sırıtış gördüğünde sinirleri bozulmuş gibi kahkaha atmaya başladı.
su an ne döndüğünü kavrayamiyordum.
kahkasis yavas yavas biterken bana doğru döndü minho
"gel buraya"
far görmüş tavşan gibi donakalisim bir ona bir chana bakışımla devam ediyordu. sanki ipleri chan'ın elinde olan bir kuklaydim ya da annesinden komut almayı bekleyen küçük bir çocuktum. çünkü chan kafasını salladıginda minhonun yanına gitmem gerektiğini anlamistim. beynim işlevini yavas yavas yitirmişti galiba korkudan.
"yanıma gelmek için bile chan' dan emir alıyor. tanrım al şu gözlerimi de bir daha bu manzaraya şahit olmayayım"
abarti bir tonda kendini koltuğa sertçe vururken kurmuştu bu cümleyi
hizlica koşup girdim kollarının arasına."bende geleyim mi?"
bir çocuk masumluğunda konuştu chan.
"sen hala burada misin? siktir git evimden"
chan minhonun bağırarak kurduğu cümleyi hic duymamış gibi diger yanına doğru adımladi.
Minho yu öpücüklere boğarken chan gülerek öylece izliyordu.
minho tam beni öpecekken geri çekildi. elleriyle yüzünü tutup bekledi bir sure. sanki donmuş gibiydi. hizlica bana döndü.
"beni, bu piçin öptüğü dudaklarla mi öptün"
kuruduğu cümleyi kafamda sentezlemeye kalmadan chan atıldı ona.
"niye öyle dedin ki. bu dadaklar da oper seni"
chan minho'yu öpmeye çalışırken minho canı pahasına sakladı yanaklarını ve sonunda dayanamayıp ayaklandı.
"yüzümü yıkamaya gidiyorum. geri döndüğümde burada olmamış ol. hatta şimdi toz ol. anladın mi"
işaret parmağını chana sallayarak söylediği cümle onu daha da güldürdü bense hala onları sonuna kadar actigim gözlerle izliyordum.
*******
kucukken chanin arkadaşlarınin ailesi eger yanınızda chan varsa gidebilirsiniz diyormuş.
chan yoksa izinde yok. boyle de bi guven verici bir çocukmus küçüklukten beri yaaaaa iste.18 gündür yokum. Beni unuttunuz mu????????
ha bu arada inanilmaz ciddi bi mevzu var: ben vanilya yazamıyorum bu yüzden bunların ilk sevismesini goremicez. çünkü ilerisi icin hard bi seyler planlıyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
young and stupid | jeongchan
Fiksi Penggemarjeongin tiktokta viral olan " abimin arkadaşına" akımını yapmak ister.