1. Bölüm: Virüs

128 7 16
                                    

⤹˚˖♬୭ Meimuna - La tristesse du diable

*

Parmaklarım pencerenin işlemeli mermerine tutunurken gözlerim uçsuz bucaksız bir karanlığa bakıyordu sanki. Saray bahçesini aydınlık kılan lambalardan soyutlanıp yeryüzünü süsleyen ayın ve yıldızların ihtişamını seyre dalmıştım. Uçsuz bucaksız diye adlandırdığım karanlıkta beni tatmin eden tek aydınlık bu iki gök cismi oluyordu şüphesiz. Soğuk havayı içime ruhumu dondurana dek çektim. Biraz üşürsem az önce aldığım felaket haberden zihnimi uzaklaştırırım sanıyordum ama bedenimin rahatsızlık duyduğu soğuk bile o düşünceleri kısa süre zihnimden uzaklaştırmama izin vermedi.

İnsanlar ölüyordu. Halkım henüz neden olduğunu anlamadığım bir sebepten ötürü ölüyordu.

Annemin ölümünü kabullenmekten çok daha zordu bu durum. Ne kadar süre sessiz kaldım bilmiyorum ancak babam bu sessizliğe yeniden nokta koymayı tercih etti.

"Yalnızca bu kadar değil." dediğinde panik ağır ağır sardı bedenimi. "Seni buraya çağırmamın asıl sebebi Jane." Kalbim hiddetini göğüs kafesime çarptığı her saniye arttırırken pencereden uzaklaşıp ona döndüm.  Ablam Jane'i olabildiğince uzak tutmasını diledim. Duyacaklarımın bu konu ile alakalı olmamasını...

Babam her daim soğukkanlılığını koruyan bir kral olsa da sesindeki çaresizliği buna rağmen seçebilmek benim için mümkündü.

"Jane de aynı sebepten ötürü kötü bir durumda." Öldü demedi. Öldü demediği için nasıl sevindim anlatamam. İçimde beliren o rahatlama hissini tek bir duyguya, umuda yordum.

"Durumu nasıl? O nerede?"

"Odasında, şifacılar bizzat özel olarak ilgileniyorlar ancak Luna belirtmek isterim ki bu durum sandığımızdan kötüye gidecek." Onun ölümüne kendimi hazırlamamı mı istiyordu? Bu delilikti. Umut ve korku bedenimi yöneten tek duygu oldu.

"Quera'dan yardım isteyelim o zaman! onların şifacıları daha sağlam iksirler yapıyorlar biliyorsun. Halkımızı, Jane'i iyileştirmek için onlardan yardım isteyelim." Babam çekincesini geç olmadan belli edip başını ağır bir şekilde iki yana salladı ve otoriter sesini duyurdu.

"On yıllık süren bu ittifakın sona ermesine izin veremem. Kaybederiz, tüm sahip olduklarımızı kaybederiz. Ne sanıyorsun? Onlara karşı bir şansımız olur mu sence? Yardım etmektense bizi güçsüz bir konumda görüp savaş açmaları daha muhtemel."

"On beş yıla dek uzayacak bir ittifak söz konusu! bunu bozamazlar!"

"Luna anlamıyorsun, gücümüze nasıl göz koydukları, savaş için her an fırsat kolladıklarını. Yeterli savunmaya sahip değiliz, askerlerimizin çoğu eğitimini sürdürmeye devam ediyor," araya girip gerekli orduyu bulacağımı, onları bizzat benim hazırladığımı ve bu riske değeceğini söylemek istedim ama ona hak veren bir yanım dilime ket vurmuştu adeta. "Gün geçtikçe artan bir virüsle uğraştığımız haberini versek yapacakları ilk şey Walkins'e, yaşadığımız yere saldırmak olacak."

Buna inanmayı reddeden yanım ne yazık ki fazla yetersizdi. Selius Krallığı yıllar evvel Quera toprakları ile yetinememiş, Ridnia'yı da ele geçirmişti. Verimli topraklarımız göz ardı edilemeyecek bir ilgi görüyordu, bunun yanı sıra güç diye adlandırdığımız silah üretimi konusundaki başarımız stratejik açıdan korunmak zorundaydı. Halkımızı önemsemeyip, askerlerimizi yetersiz görüp kağıt üzerinde yapılan o antlaşmayı hiçe sayabilirlerdi ancak antlaşmanın bir maddesi ele alınabilirdi. Bunun az önce teklif ettiğim öneriyi geçerli kılabileceğini düşünerek heyecanla babama hatırlattım.

LUNA : Yıldız ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin