KOYU .

39 4 4
                                    

Korkuyordum, endişeliydim.
Tereddüt ettim bir an.
Ardından siyah gözlerin sahibi,
"Hadi ne bekliyorsun,gir!" dedi ve girdim. Ne ile karşılaşacağımı bilmeden.

Bulutlar,
Koyu bulutlar,
Sabırsız bulutlar,
Damlalarını dökmek için can atan bulutlar,
Yavaşça acı çekmeye başlayan bulutlar
Ve onlara bakıp acılarını paylaşmak isteyen ben.

Süregelen bir alışkanlıktı bu.Kendimi bildim bileli sahip olduğum bir şeydi yani.
Sokakta yürürken,markette,okulda veya başka bir yerde.
Bir insanla karşılaşınca hiçbir fiziksel özelliği dikkatimi çekmezdi.Gözleri hariç.
Kahverengi,ela veya mavi.
Fark etmezdi rengi.
Önemli olan bakışlardı
Ezen bakışlar,
Sert bakışlar
Veya seven bakışlar.

Ve ben birini seversem eğer -ki böyle bir şey olacağına ihtimal vermem- nedeninin bakışları olacağına eminim.

Her zamanki gibi pek bir şey yemeden kahvaltımı tamamlayıp babamla doyup olmaz bir sohbete bir an önce başlamak için beni bekleyen gözlere karşın yavaşça evden çıkıp arabaya bindim.Güneşin yeni doğmasına rağmen bulutlar nedeniyle hava kararmış gibi bir izlenim veriyordu.
Çoğu kişi böyle günleri sevmezken ben bayılıyordum.
Arabamız da siyah olunca içime huzur doluyordu adeta.

Okula vardığımızda içimdeki huzur yerini hayal kırıklığına devretti ve defolup gitti.

Girişin sağ çaprazındaki bankta mavi gözler zafer kazanmışçasına bakıyordu ela gözlere. Abartı dolu bir kahkaha eşliğinde mavi gözler beni buldu.Anlam veremediğim bir bakıştı bu. Ardından umursamaz bir tavırla okulun kapısına doğru yürümeye başladı.

İlk dersin matematik olması giden huzurumun ardından yas tutmama sebep oldu.
Herkes sınıftaydı.Oturdum yerime.Gözlerim nedensizce ela gözlerle rastlaşmak istiyordu.
Belki de bana güven verdiği içindi.
Sınıfa göz gezdirdim.
Oradaydı.
Gözler,
Ela gözler
Ancak ezen bakışlar...

Yavaşça geldi yanıma.Oturdu ancak gözlerime bakmadı bir daha.
Bir önceki matematik dersini hatırlıyorum da bana, "ders matematikse yanımda düşmanım olsa dahi direk konuşurum onla" demişti.
Peki neydi şimdi bu surat?
Bu tavır?
Tüm ders boyu tek bir kelime etmedi.Gözleri bir an dahi olsa benimkileri aramadı. Benim ise gözüm hep ondaydı.

Zilin sesi kulaklarıma ulaşınca irkildim.Amacım sınıfı bir an önce terk etmekti.Ancak Çağan bana yol vermedi.
"Geçebilir miyim?" dedim en nazik ses tonumu kullanarak.
Bana döndü. Yüzüne en içten gülümsemesini takındı.
Ardından verdiği cevap beni şaşırttı.
"Hayır"
Anlamadığımı belirtmek için boş gözlerle ona baktım.
"Bir arkadaş olarak derdimi dinler misin" dedi.
Bu beni daha da şaşırtmıştı.

Onun için bir arkadaştım. Ben birinin arkadaşıydım yani.
Bu cümlenin bana verdiği huzuru ve mutluluğu ölesiye kadar hissettmek isterdim.
"Peki" dedim heyecanımı belli etmemeye çalışarak. Yapacağım tek şey dinlemek olacaktı oysaki. Heyecanlanmam saçmaydı.
"Haftaya bugün abimin doğum günü ancak hediye alamamak beni üzüyor."
"Neden ki ? Seçmekte mi zorlanıyorsun yoksa?"
"Hayır.Abim benden nefret ediyor. Hatta bir sebep bekliyor beni öldürmek için. Nedenini anlatmak biraz fazla özele giriyor. Umarım anlarsın beni. Ona bir hediye alırsam fazlasıyla kızar hatta dövebilir de."
"Senden böylesine nefret eden birisine hediye almak saçma zaten"
Acı içinde gülümsemekle yetindi.
Kırılmıştı kalbi.Sevgiye adeta muhtaçtı.
Bu konuda hassas olduğu belliydi. Üstüne gidersem onu daha çok üzebilirdim.Bu nedenle konuyu değiştirmek daha iyi bir seçimdi.
"Sen çalgı çalıyor musun?"
"Evet. Gitar çalıyorum. İlk okulda en yakın arkadaşlarım çalıyor diye ben de heves etmiştim.
Gülümsedim.
"Peki ya sen?" dedi.
Yüz ifadem değişmişti. Eskiyi hatırladım yeniden.
Annemi,
Terk edişini.
Huzursuzluğumu belli etmeden devam ettim.
"Ben küçükken annemin mavi bir akordeonu vardı. Çıkardığı sesin kulağa gelen hoş melodisi beni benden alıyordu. Ben de başladım akordeon çalmaya işte"
"Umarım bir gün birbirimizin performansına da şahit oluruz" diye de ekledim.
"Umarım" demekle yetindi o da.

Bugün gerçekten fazlasıyla konuşmuştum. Benim gibi bir insan için alışılmadık bir durumdu bu.
Öğle teneffüsüne girdiğimizde sınıfta tek ben vardım. Kafamda dolaşan düşünceleri toparlayabilirdim belki de.

Çağan hiç bir derste iletişim kurmadı benimle. Sadece buruk birkaç gülümseme ile yetindi.Onu anlayamıyordum. Yanındayım diyor,konuşmuyordu veya hissettirmiyordu. Sonra konuşup tekrar susuyordu. Mesafeliydi ancak bazen de yakın.
Anlayamıyordum onu.

Sınıfın kapısı açıldı.Gözler gelmişti.
Mavi gözler
Tek başınaydı bu sefer. Aynı ifade vardı yüzünde.Zafer kazanmıştı sanki.
Yavaşça bana doğru yürüdü. Her adımında sanki bir şey îma ediyordu. aniden "Hangi üniversiteye gitmek istiyorsun?" dedi. Onunla muhattap olma fikri bana saçma gelmişti. Muhakkak bir amacı vardı. Bu her halinden belliydi zaten. Ancak sorun çıkarmak istemezdim. Cevap vermek bu seferlik daha uygun bir seçenek olabilirdi.
"Ben üniversite okuyup okumama konusunda kararsızım." dedim.
En samimiyetsiz tavrıyla, "Bak ama üzüldüm şimdi."
"Hmm peki yarın okula geliyorsun değil mi?" diye de ekledi.
"Büyük ihtimalle evet" dedim
Daha sonra bir kahkaha patlattı.
Deli gibi davranıyordu.
Yavaşça kapıya doğru yürüdü.
Sınıftan çıkmadan önce söylediği son kelime bana anlamsız geldi.
Ne demekti bu şimdi?
"Şanssız"
.

KAPIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin