Akif'le çalıştığımız kafeden çıkıp benim evime doğru yürüyorduk.
Hava serindi. Eylül ayına yeni girmiştik. İş çıkışı olduğundan caddeler kalabalıktı. İnsanlar bir telaş evlerine yetişmeye çalışıyorlardı. Biz ise sakince el ele yürüyorduk. Çünkü onun da benim de yetişmem gereken bir yer yoktu. İkimiz de olmak istediğimiz yerde, birbirimizin yanındaydık.İkimiz de günün yoğunluğundan epey bir yorulmuştuk. Konuşmuyordum ama böylesi de çok güzeldi. Onunla sessizliği de seviyordum.
Başımı ona çevirip ileri bakan gözlerine baktım. Her zaman kendime dediğim şeyi dedim tekrardan içimden. 'o yıllarca ihtiyaç duyduğum kişiydi. İçimde eksikliğini hissettiğimdi. Ve o boşluğu dolduracak olanı bulmak benim en büyük şansımdı. İyi ki dedim. İyi ki buldum seni'
Önüme dönüp yolu izlemeye devam ettim. Evim kafeye çok uzak değildi. On dakikalık yürüme mesafesi vardı. Akif'in evi de bir kaç sokak ilerideydi. Hemen hemen her gün işten beraber çıkar yürürdük. O bana evime kadar eşlik eder sonra da kendi evine giderdi.
Oturduğum apartmanın önüne gelince durduk. Bana döndü. Elini ellerimden çekip iki eliyle boynumdaki atkıyı düzeltti.
"evet geldik. Kendine dikkat et. Hava soğuyor üşütme"
"Eylül ayındayız o kadar da soğuk değil."
"yarın Eylülün ikisi. Hem de ikimizin de tatil günü."
"yani?" dedim imalı bir sesle.
"unuttun mu?"
"neyi?" dedim. Aslında ne olduğunu gayet iyi biliyordum.
"birinci yıl dönümümüz. Unuttun mu?"
"hayır tabi ki. Sen hatırlıyor musun diye denedim." dedim gülerek.
"yeni açılan bir restoran var. Oraya gidelim mi?"
"olabilir"
"o zaman saat kaçta diyelim? Akşam yemeğine ne dersin?"
"olur. Harika olur?"
"tamam o zaman yarın akşam gelir seni alırım"
Gülümsedim ve apartmanın kapısını açıp içeri girdim. Akif de el salladı ve kendi evine yürümeye devam etti.
Evime girdim. Üzerimdeki trençkotu çıkarıp holdeki askılığa astım. Atkımı da aynı şekilde. Kollarımı iki yana açıp gerildim. Tüm gün kafede ayakta durmak çok yoruyordu. Başka bir meslek yapmak isterdim. Ama mecburdum. Polis akemisi okuyup bir kafede çalışmak çok ağrıma gidiyordu. İki yıl olmuştu. Canımdan çok sevdiğim o mesleği bırakalı. Düşününce hala içim acıyor. Aklıma geldiği her an gözlerim dolar gibi oluyordu. Başka bir şeyle uğraşmalı yine zihnimi ele geçiren düşüncelerimden kurtulmalıydım.
Odama geçip gün içinde giydiğim kıyafetlerimi çıkarıp evde rahat edebileceğim bir tişört ve eşofman giydim. Saat yediye geliyordu. Kendime acı bir kahve yapıp salona geçtim. 1+1 olan evim uzun süredir bana yetiyordu. Küçük bir salon, daha da küçük bir yatak odası ve güzel bir mutfak. Mutfağımın balkonunda da ufak bir oturma köşesi koymuştum.
Salonda elimde kahveyle L koltuğuma oturdum ve rahatlamak için televizyondan sakin bir müzik açtım. Koltuğun üzerindeki battaniyeye de sarıldım. Bu huzur çok güzel hissettieiyordu. Yarın iş de yoktu. Aslında pazarları tatilim değildi. Çünkü kafe en çok pazar günleri yoğun olurdu. Ama iki aydır pazarları çalışınca kafe müdürü pazar günü Akif'e de bana da tatil vermişti. Gerçi bir şey farketmezdi. Genelde pazar günleri ailesiyle vakit geçirmek isteyenler tatil yapardı. Benim de Akif'in de ailesi uzaktaydı.