10

667 95 64
                                    

arkadaşıyla yaşadığı tartışmadan dolayı ortak mutfaklarına gitmekten ne kadar kaçınsa da okulda yediği öğle yemeğinden beri bir şey yememiş olan megumi, açlığının esiri olup mutfağa girdi. her ne kadar içinden baktıkça bakasının geldiği bu çocuğu görmemeyi diliyor olsa da onu mutfakta bir şeyler atıştırırken bulduğunda göğsünün sıkıştığını hissetti. insanlarla iletişimi pek de iyi olmadığından böyle bir kavgadan sonra ne yapacağını bilmediği için hissettiği endişeye bağladı bu kalp sıkışmasını ancak içten içe o da biliyordu durumun böyle olmadığını.

onu özlemişti.

dünyanın en gürültücü, hareketli ve sinir bozucu insanının varlığının sıcaklığına böylesine alıştığınızda onun bir anda ortadan kaybolması büyük bir boşluğa neden oluyordu. dinlediğiniz müzikler, açtığınız diziler ya da okuduğunuz kitaplar bu boşluğu doldurmak için yeterli olmuyor; ille de onun varlığını dilerken buluyordunuz kendinizi. öyle çok bir şey yapmasına gerek yoktu zaten, odaya girdiği anda ışıl ışıl, cıvıl cıvıl bir ortam yaratmayı başarıyordu ve öylece sessiz sedasız oturduğunda bile orada oluşunun verdiği bir konfor oluyordu. tüm bunların eksikliğini çekmemek garip olurdu.

ancak şimdi durum farklıydı. normalde sadece yanında durduğu başkalarının bile dünyasını aydınlatabilecek kadar parlak olan bu çocuk şimdi her nasılsa kendi dünyasını dahi aydınlatamıyor gibi gözüküyordu. megumi bu durumdan tüm hücreleriyle nefret etmişti. çocuk, önündeki ekrandan başını kaldırıp bakışlarını megumi'nin üzerinde gezdirmeye başladığında ne yapacağını bilemeden öylece dikildi megumi. aslında bu sessizlik uzarsa konuşanın yuuji olacağından emindi.

bir süre önce gojo kendini iyi hissetmiyorken onunla yaptığı konuşma geldi aklına. acılarını ve zayıf yönlerini göstermeyi sevdiklerini korumak için güçlü görünme ihtiyacından dolayı sevmeyen adamın kendini böyle açması sık görülmezdi. gerçi bunu da bariz bir şekilde endişelenen megumi'nin merakını gidermek için yaptığı ortadaydı. "neden bilmiyorum ama her zaman onu affeden, ona bir adım atan ve şans veren ben oluyorum. bunu her yaptığımda kendimden bir parçayı kaybediyormuşum gibi hissediyorum. bunun onu da yaraladığının farkındayım." demişti.

"afiyet olsun." dolaba doğru ilerlerken konuştu megumi.

"teşekkürler." yuuji, sesindeki şaşkınlığı gizleyememişti. "kahve mi arıyorsun?"

"evet, nerde?"

"nobara bitirdi sabah. tüm gece makiyle olduğu için uyuyamamış falan, öyle bir şeyler dedi." dedikten sonra dayanamayıp ekledi. "hem sen yemek yedin mi? ne kahvesi?"

"yemedim ama..." ne diyebilirdi ki? genelde akşamları diğer ikisinden biri yemek hazırlardı
çünkü megumi her seferinde unuturdu. onun dışında da sık sık gojo onları davet eder ya da dışarı çıkarırdı, zaten yurtta akşam yemeği hizmeti için uğraşıp durduğu için çocukların iyi beslendiğinden emin olmak istiyordu. şimdi sen yemek yapmadığın için ben de yemedim, diyemiyordu tabii ki. sonuçta kendi yemeğini kendi yapabilecek yaştaydı.

"ben çok yaptım, otur da yiyelim. zaten birazdan nobara gelip gilmore girls diye tutturmaya başlar." aslında her zaman diyeceği şeyleri söylüyor olsa da ses tonundaki durgunluk rahatsız etmişti megumi'yi. daha önce hiç kimseyle bir tartışmayı böyle uzattığını görmemişti oğlanın. onu gerçekten çok mu kırmıştı?

"yuuji..." güçlükle yutkundu megumi. "özür dilerim."

"ne?" gözlerini kocaman açmış olan yuuji, şaşkınlıkla bakakalmıştı. "pardon, beklemiyordum. ben de özür dilerim megumi, tekrardan. neden o kadar kızdığını pek anlayamasam da."

"endişelendim."

"yok hayır, o zaman neden kızdığını anlamıştım. neden kızıp gittiğini anlamıyorum." aslında yuuji'nin bu soruyu sorarkenki amacı başkaydı ama megumi bunu tabii ki fark etmedi.

"çünkü onu savundun." dişlerinin arasından konuştu megumi. "başka biri için benden hesap sordun."

"hesap sormadım. bunların hiçbiri çekip gitmen için neden değil hem."

"o an konuşsaydık kırıcı olabileceğimi hissettim ve gittim."

"en azından yurda geçince konuşuruz deseydin yanına gelirdim."

"belki peşimden gelmeni beklemişimdir." megumi bunu öylesine kısık sesle söylemişti ki mutfakta bu kadar yoğun bir sessizlik olmasa duyulmayacağından emindi. böyle bir şeyi aklından bile geçirmemişken nasıl olmuştu da dilinden dökülmüştü? gerçek hisleri bunlar mıydı? aynı şekilde şaşkın gözüken diğer kişi de karşısındaki çocuktu. belli ki kimse megumi'nin böyle bir şey demesini beklemiyordu.

"kırıldığım için peşinden gelmedim." sesi yumuşamıştı yuuji'nin, minik bir bebeği avutur gibi konuşuyordu şimdi. "junpei senden daha kıymetli olduğundan değil."

"seni kırmak istememiştim. ben onunla vakit geçirmeyi tercih ettiğini sandım." bunun üzerine yuuji kendini tutamayıp gülmüştü ama megumi komik olanın ne olduğunu anlayamıyordu.

"kafayı neden taktın ona bu kadar?"

"ona kafayı takmadım, onu tanımıyorum bile. dediğim gibi, onu bana tercih ettiğini sandım sadece. sonuçta ortak zevkleriniz var ve tabii ki artık onunla sinemaya gitmeyi falan tercih edeceksindir." sonlara doğru bakışlarını kaçırsa da karşısındaki oğlanın yoğun bakışlarını üzerinde hissediyordu megumi. sonunda tekrar ona dönüp gözlerini buluşturduğunda yuuji'nin ilk defa bu kadar ciddi bir ifade takındığını görmüştü. az önceki eğlenen halinden eser yoktu.

"megumi, aynı şey mi? sen ve o aynı olabilir misiniz sence?"

megumi, anlamadığını belirtmek üzere ağzını açmıştı ki nobara gürültüyle mutfağa daldı. akşamın geri kalanı boyunca yuuji'nin ne demek istediğini düşünse de bir sonuca varamamıştı. ikisinin konuşmaya başladığını gören nobara, yemek yedikten sonra hepsini odasında toplamıştı. o akşam izledikleri dizide kız, çocuğun onu sevdiğini söylemesinin üzerine kaçtığında nobara, yuuji'ye bakıp gülmüş ve yuuji de gözlerini devirmişti. bunun da neden olduğunu anlayamıyordu megumi.

uyumadan önce kulaklarında hep aynı ses yankılanmıştı: sen ve o aynı olabilir misiniz sence?

sapphire stones | itafushiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin