1一 Big City Blues

157 12 63
                                    

Oldukça güneşli başlayan bu güzel günde zifiri karanlık basana kadar açık tuttuğumuz mekanımızı kapatmadan önce tek bir şarkı hakkımız kalmıştı.

Tezgahın başında her zamanki gibi içkileri hazırlarken Chris de bir yandan sahneyi düzenliyordu.
Sahne tarafından birinin bana el salladığını örüp o tarafa doğru döndüğümde Chris'in sahne hazır dercesine el işaretleri yaptığıni gördüm tabii. Onu onaylarcasına başımı salladıktan sonra önüme dönüp günün son içki siparşini hazılramaya koyuldum.

Güler yüzle kokteylini tezgaha koyup yavaşça müşterimize uzattım. Ardından kendimi bardan attığım gibi hızlı adımlarla Chan'ın yanına vardım.

Zaten hazırlanmış olan sahnede mikrafonun karşısındaki yerimi aldım hemen.

Sabahleyin toplandığımız zaman bugün çalacağımız şarkıları listelemiştik beraber. Kapanış şarkısında yorgun olacağımızı hesap ederek hem çalması hem de söylemesi kolay bir şarkı önermiştim tabii.

Benim için zaten anlamlı olan bu şarkı şimdi de hayatımın anlamı olmak üzereydi. Bunu öngerememiştim.

Tüm üyelerin de sahneye gelmesiyle beraber bateristimiz Chris'ten gelen geri sayımla şarkıya başladık.

...

Nakarata doğru yaklaştıgımızda sol elimi beraberinde de kolumu kaldırıp hafif hafif sallamaya başladım. Ardından bardaki dinleyiciler de bana eşlik etmeye başlamıştı. Aslına bakarsak bu çeşit konser ortamları benim çok hoşuma gidiyor, kalbime dokunuyordu. Bu dönemde bizim gibi mekankarda çıkan gerçek şarkılara çok özeniyordum. En büyük hayallerimden biri onlar gibi hayranlarım, dinleyicilerim olmasıydı. Ama şuanlık sadece bardaki insanların aşkı olabilmişim diye düşünüyordum(o da değilim ama neyse).

Nakaratın da bitimiyle şarkının sonlarına doğru geldiğimizde şarkını en beğendiğim bölümüne gelmiştik aslında.

Zaten gülmekte olan suratım daha da neşe dolu olduğunda gözlerim yabancı bid çocuğa odaklandı.

Tam karşımda, duvara dayalı olan koltukların birine yaslanmış, elindeki kadehi bana doğru kaldırmış olan genç oldukça uzakta da dursa doğrudan gözümün içine bakıyordu. Göz göze geldiğimizde dudakları kenarlara doğru uzamınmış, dikkat çekici bir şekilde daralmıştı gözleri.

Diğerlerinin aksine elleri havada olamayan sayılı kişilerden biriydi o. Gözümü biraz olsun sağa kaydırdığımda da yaslandığı koltukta arkadaşları olduğunu var saydığım insanlar oturuyordu. Bu lavukların buralı olmadıkları, daha elit takılan insanlar olduğu her hallerinden belli oluyordu.

Ben bu siyah saçlı ve oldukça uzun boylu gözüken bu çocuğun gözlerine dalmışken ağzımdan da kelimelee dökülüyordu.

"Promise me it's real
Girl, I got a deal
You could be my girl if I could be your world"

Zaten bana kaldırıldığı belli olan bu kadeh sözümün bitmesiyle absürt bir gülümseme oluşan gencin dudaklarına doğru ilerledi yavaşça.

Yanlışlıkla da olsa ona ithaf ettiğim bu şarkıyı üstüne alınmış gibi görünüyordu.

Zaten gözümün dalmış olduğu bu gencin yapmış olduğu bu hareketin şaşkınlığıyla konuşmayı unutmuşçasına kaldım bu güzem sima karşısında.
Daldım kaldım dememe bakmayın cidden şarkıya devam edemememle birlikte benim yerime Wooyoung şarkıyı sürdürmeye başlamıştı bir anda.
Woo normalde hem back vokal hem de gitaristlik yapıyordu grupta, sesi de oldukça güzeldi aslında.

midnight love. hyunsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin