7七

31 5 94
                                    

Varya benim bu fici bi şekil okutmam lazım ama nasıl hiç bilmiyorum
__________________________________________



Ertesi günlerde Hyunjin'in de işten erken ayrılmasıyla birlikte onun yerini almak için Woo geldi mekana. Onu "biricik sevgilisi" San bizim mekana bırakmıştı.

"Pşt" sırtı dönük, barda duran Wooyoung'u izleyen San'a doğru seslendim. "Burdan nereye gidiyorsun?"

&

Renkli spot ışıkları ve ortama hakim olan yüksek insan ve şarkı sesleriyle masaya doğru ilerledik. Bugün diğer günlere kıyasla daha kalabalıktı sanki.

San önde ben arkada yürürken hedefimiz olan masa görüş açıma girdi.

Birkaç adımın ardından masada oturanların yüzleri belirdi. Jungkook ve Mingyu yan yana oturmuş bir şeyler içiyorlardı her zamanki gibi. Gözümü yana kaydırdığımda ise neredeyse birleşecek kadar yakın görünen iki bedenle karşılaştı gözlerim.

Olabildiğince aralanmış bir çift bacak ve oluşan boşlukta oturmakta olan parlayan sarı saçlarıyla ince bir vücut.
Olduğu yerde sadece ara ara hareket eden iki kafa birleşmişti gözlerimin  önünde. Mekan sahiplerinin masasında bu denli oturabilecek kadar iddalıydılar demek ki :D

Çaprıcı ışıklardan görmesi zor olan bedenimiz onlara yavaşça yaklaştığında Mingyu kafasını Jungkook'dan çevirip bize doğru döndü. San'ın da ona "Geldik" dercesime el sallamasıyla beraber toklaşmak için ayağ kalktı.

Daha öncesinden haber vermediğimizden beni gördüğüne oldukça şaşırmış görünüyordu. Ha bir de onun aksine Jungkook selamlaşmak için ayağa kalkma zahmetine kalkışmamıştı.

Sevecen bir ifadeyle Mingyu'nun kalıplı vücuduyla tokalaştım . San'ın da benden önce koltuğa geçmesiyle birlikte masaya iyice yaklaşıp yüzüme boş boş bakan Jungkook'un elini sıktım.

O sırada masada yiyişip duran çift durmamıştı tabii, yoğun sesten bizim geldiğimizi bile fark etmemişlerdi.

Gözümün yavaştan onlara doğru kayıyordu, karşımda oturan Jungkook da nereye böyle alık alık baktığımı merak edince onların durmadığını görmüştü tabii. Onlar için normal bir şeydi bu, her zamanki halleri gibiydi -biz gelmeden önceki halleri böyleyse normalde de alışık olmalıydılar mantıken-. Ama masada çok da alışık biri olmadıkları ben olunca onlara bir dur demeye yeltenip yavaşça kucağına oturulan çocuğun omzunu dürttü.

Dürtülen genç öpüştüğü çocuğu milim milim inceleyen gözlerini hafifçe yana yatırmasıyla bana doğru dikti, keskin gözleriyle süzdü beni. Kook da bu uzun boylu çocuğun omzundan dürtünce duracaklarını düşündüğü için geri çekilmiş, daha fazla engel olmamıştı. 

Zaten tanıdığım bu gözler beni görmesiyle hiç rahatını bozmazcasına durmadı. Üstelik öpuştüğü elemana bakarkenki gözleriyle, bana bakarkenki gözleri arasında dağlar kadar fark vardı sanki. Sinsi bir tavır takınmıştı.

Iki yandan da koltuğun başlığına attığı ellerinden birini kaldırıp karşısındaki parıl parıl parlayan sarı saçlara yerleştirdi, kendine daha da bastırdı bu  genç.

Onlara olabildiğince yukarıdan baktığım gözlerimi aşağı indirip en az onunkiler kadar belirsiz bir bakış bıraktım gözlerine. Bu neyin nesiydi?

Kıskanıyor muydum? Hayır.
O beni kıskandırmak istiyor muydu? Kesinlikle evet.

Ardından kendine bastırdığı dudaklara daha sert asılmaya, emmeye başladı. Gözleri hâlâ üzerimdeydi. Karşısındaki elemana asılıp neden gözlerini benden almıyordu şuan?

midnight love. hyunsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin