-1- Kazanılan Kaybedişler.

45 3 5
                                    

14.05.2024

İyi Okumalar...

İnsan gidemiyordu. Bazen bir şehirden, bir insandan, bir acıdan ama en çok kendinden gidemiyordu.  

Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi adlı kitabında Kemal'in kendinden "Karaya oturmuş bir gemi, bir beceriksizlik ve utanç yığını" olarak söz ettiğinden bahsediyordu. Tam anlamıyla benim de durumumu açıkça anlatan bir sözdü bu. 

Elimdeki kitaptan başımı kaldırıp kaldığım kısmın sayfasını kenarından hafifçe kıvırarak kapağını kapattım. 

Yükselen seslerden anladığım kadıyla vakit gelmişti. Tam toparlanırken sınıfın kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. İçeri mavi uzun ve kabarık elbisenin uçları girdi önce, ardından da Seren. Öyle bir elbise seçmişti ki gelinin kız kardeşinden hallice görünüyordu. 

"Neredesin sen tören bitti." Abarttığını biliyor olsam da kitap okumaya o kadar dalıp töreni kaçırmak şaşırdığım bir şey olmazdı. 

Kitap okumak benim için dünyanın korkunç karanlığından uzaklaşmanın basit bir yoluydu sadece.

"Tamam, geliyorum." Saçlarını geriye doğru savururken arkasını dönüp geldiği hızla geri çıkıp geçmem için yer sağladı, şayet elbisesinin etekleri üç kişilik yer kaplıyordu zaten. 

Her şeyi en abartılı haliyle seviyordu. Birinden nefret mi edecek? Çok fazla ediyordu. Birini sevecekse çok seviyor, mutluluğu da yine en dolu haliyle yaşıyordu. Ortası olmayan bir kızdı. 

Kapıdan çıkarken son kez bakışlarım saate takıldı, ardından da etrafın uğultusuna kendimi kaptırmaktan alıkoyamadım. Kulaklarıma dolan kahkahalar, işittiğim konuşmalar, yanından geçtiğim insanların her biri bambaşka hayatlardı. 

Ortamda ortak olan tek şey insanların mutluluklarıydı. Herkes hayatının dönüm noktasındaydı. Bir çoğu kendi hayatlarını kurmak için ilk adımlarını atıyorlardı. 

Üzücü olan ise bizim gibilerin o denizde çoktan kulaç atmaya alışmış olmasıydı. 

Ruhuma bulaşmış karanlığı yansıttığına inandığım siyah elbisemin eteklerini topladım yukarıya doğru. Okul kapısından dışarı adım attığım an gözlerim tanıdık yüzleri aramaya başladı bile. Bunca kalabalığın ortasında hissettiğim yalnızlığı doyurmak istiyordu kalbim. 

Merdivenleri ağır adımlarla inerken sonunda köşede durmuş elindeki meyve suyunu yudumlayan Utku'yu bulmanın sevinciyle adımlarımı hızlandırdım. Seren çoktan kendi arkadaşlarının yanında yerini almıştı bile. 

"Sana da batmıyor mu insanların mutluluğu?" Etrafa iğneleyici bakışlar atmaktan kendimi alamadım.

Farkındaydım, derdim insanlarla değil bizi birbirimizden böylesine farklılıklarla ayıran Tanrıylaydı.

"Herkes mutsuz olsun istemek sence de bencillik olmaz mı Büge?" Dudak büküp omuz silktim. 

Biraz olsun bizim de bencil olmaya hakkımız olmalıydı değil mi?

"Bilmem." Dedim "Yine de bu kadar mutlu insan olduğunu bilmek hayata karşı olan yaşama çabamı sömürüyor gibi hissediyorum. " Bakışlarımı insanlardan çekip Utku'ya döndüm. Onları izlemek zaten yalnızca kırıntısı kalmış mutluluğuma zarar veriyordu. 

"Hayret." Dedi meyve suyunu abartılı şekilde süslenmiş masanın üzerine bırakırken. "Patronun izin vermiş, gelmezsin sanmıştım." Kurduğu cümle zaten kısıtlı olan zamanımın gittikçe azaldığını hatırlattığında rahatsızlıkla saatimi kontrol ettim. Bir süre çalışmak ile kafayı bozmuştum. 

NOBRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin