Jisoo telefonunu kapattı. Jennie;
"Geldik mi?"
"Evet."
Jennie mağazanın içerisine baktı. Jisoo;
"Buldun mu formayı?"
"Hayır."
Yanlarına mağazada çalışan bir kadın geldi. Kahküllü saçları vardı. Gülümseyerek;
"Ne aramıştınız?"
"Barcelo-"
"Elimizde tenis eteği, Manchester United forması, basketbol topu ve-"
Jisoo lafa atlayarak;
"Biz Barcelona forması arıyoruz."
"Bir beni dinleseydiniz ya! Belki başka ürünlerimizden de alırdınız."
"Ama almayacağız."
Yanlarına bir çalışan kadın daha geldi. Uzun düz sarı saçları vardı. Diğer çalışana seslenerek;
"Ne istiyorlarmış Lisa?"
"Bilmem. Söylemediler."
"Söyleyecektik fakat sözümüzü kestin."
"Tamam. Ne istiyorsunuz?"
"Barcelona forması."
Çalışan Lisa diğerine seslenerek;
"Chaeyoung! Buraya gel. Yardım lazım."
Çalışan Chaeyoung yanlarına geldi. Lisa'ya;
"Ne var?"
"Şu yukarıdaki Barcelona formalarını versene."
Chaeyoung formalara uzandı. İki tanesini alıp;
"Bunlar var. Yeni sezon formalarıdır."
"Bunlardan alacağız."
Lisa;
"Sanırım Barcelona'yı tutuyorsunuz."
Jennie gururla;
"Evet!"
Jisoo formaların fiyatını ödemek için kasaya ilerledi. Tam o sırada Lisa ve Chaeyoung ellerinde ürünlerle;
"Başka ürünlerimizden de almak ister misiniz?"
"Hayır."
"Alırsınız, alırsınız. Madem Barcelona'yı seviyorsunuz, o zaman bu Barcelona şapkalarından da alırsınız."
"Eee..."
Chaeyoung;
"Bence bu Barcelona şortlarından da almak istersiniz. Birde Barcelonalı çoraplardan..."
"Eee..."
Jisoo hayır diyemediğinden hepsini satın aldı. Jisoo ve Jennie mağazadan çıkarken arkalarından Lisa;
"Yine bekleriz!"
Chaeyoung kıkırdayarak;
"Daha önce hiç bir günde bu kadar satış yaptığımızı hatırlamıyorum."
"Enayiler işte."
Jisoo, bütün Barcelona figürlü eşyaları ona kilitlemelerine kızmıştı. Jennie;
"Bir şey olmaz Jisoo. Hem orada en fanatik taraftar biz görünürüz."
"Hemde ne fanatik."
Jisoo duraksayarak;
"Bir dakika."
"Ne oldu Jisoo?"
"Bir sorunumuz var. Stadyum nerede bilmiyorum."
"A."
Jennie navigasyondan stadyumun yerini bulmaya çalıştı. Jennie;
"Şu sokaktan dönersek ve sonra da düz gidersek eğer stadyumu bulabiliriz. Bu arada maçın başlamasına 15 dakika kalmış."
Ne, 15 dakika mı? Koş Jennie koş!"
Jisoo, Jennie'nin kolundan tutup tarif ettiği yere koşmaya başladı. Ellerinde ki Barcelona figürlü ürünler onları yavaşlatıyordu. Jennie;
"Kendim de koşabilirim."
"Sen yavaş koşuyorsun."
"Ben mi yavaş koşuyorum? Yalancı."
Stadyumun üst kısmı görünmüştü. Bu orayı bulmalarını kolaylaştırmıştı. Jisoo duraksayarak;
"Şu formaları hemen üstümüze geçirelim."
Jisoo ve Jennie yeni aldıkları formalarını giydi. Aldıkları Barcelona figürlü şapkayı şapkalarını da kafalarına taktıklarında Jisoo;
"Hadi koş!"
Jisoo tekrardan hızla koşmaya başladı. Maçın başlamasına sadece 8 dakika kalmıştı. Jennie;
"Çok yoruldum."
"Yorulmanın sırası değil. Hem bunu sen istedin. Abini görmek için..."
"Evet ama ben arabayla geliriz sanmıştım."
"Sahi biz neden arabayla gelmedik?"
"Senin aptallığın yüzünden! Yakın diye yürüyerek gidelim dedin. Gerçekten de çok yakınmış ya. Baksana hiç yorulmadan hemencecik geliverdik."
"Benim suçum değil! Navigasyon da 5 dakika yazıyordu."
"Arabayla 5 dakika yazıyor! Dikkatli baksana."
"Dikkat etmemiş olabilirim. Ne var bunda?"
Jennie ve Jisoo stadyuma çok yaklaşmıştı. Giriş kapısından geçmek üzereydiler. Jennie;
"Hiç gelemeyeceğiz sandım."
"Öyle deme be."
Jisoo giriş kapısında ki güvenliğe internetten aldıkları biletlerini gösterdi. Güvenlik onayladığında içeri girdiler. Jisoo;
"Olsun bize de yürüyüş oldu."
"Ben 4 gün yürümem artık. Resmen tüm Paris'i dolaştık."
"Kahvaltıda yediğin 2 tabağı eritmiş oldu-"
"Sus bi' ya!"
Jisoo ve Jennie almış oldukları koltuğa oturdular. En ön olduğundan maç buradan daha net ve yakın görünüyordu. Jennie;
"Buradan aldığımıza değmiş."
Soyunma odasından futbolcular çıkınca Jennie hızla ayağa kalktı. Heyecanla;
"Eee... Abim yok. Antony nerede?"
"Biraz bekle. Belki sonra çıkar."
Jennie yerine oturdu. Morali bozulmuştu. Jisoo'ya;
"Ya gelmediyse?"
"Gelmiş olması lazım. İnternette kadroda olacağı yazıyor."
"Umarım öyledir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Happy House |Jensoo|
Teen FictionJennie 4 kardeşi ile beraber Fransa'nın fakir bir kasabasında yaşıyordu. Durumları pek iyi olmadığından ailesi onu zengin bir aileye vermişti.