Uçağı bindiklerinde hostes, Jennie'ye;
"Welcome little lady. Our plane will take off soon. Please take your seat."(Hoşgeldiniz küçük hanım. Uçağımız birazdan kalkacaktır. Lütfen yerinize geçin.)
"Ne diyorsun be!"
Kadın, Jennie'ye seslenerek;
"Jennie! Neredesin? Gel hemen uçak şimdi kalkacak."
Jennie koltuğuna doğru koştu. Yerine oturdu. Yanında ki Jisoo'ya;
"Ama haksızlık. Sana cam kenarını vermişler."
"Haksızlık falan değil. Cam kenarında oturmak istediğimi önceden söylemiştim."
"Ben söyleyemedim ama."
"Söyleseydin."
"Nasıl söyleseydim? Uçağa bineceğimi bile bilmiyordum."
"Çok dırdır ediyorsun Jennie. Orada otursan ne olacak?"
"Ben dışarıyı izlemek istiyorum."
Jisoo, Jennie'ye bakarak;
"Tamam. Gel sen otur."
Jennie ve Jisoo yer değişti. Jisoo;
"Dışarının neresine bakacaksın. Buluttan başka bir şey görünmüyor zaten."
"Belki evimi görürüm."
"Evini mi?"
"Evet."
"Bu imkansız. Şu an çok yüksekteyiz. Göremezsin."
"Olsun."
Jennie, ön koltuğunda oturan kadına;
"İnmemize ne kadar var?"
Kadın saate bakarak;
"20 dakika kalmış."
"İnanabiliyor musun Jisoo? 20 dakika sonra Paris'teyiz."
Jisoo sanki çok sevinmiş gibi (sevinmedi);
"Vay be! Gerçekten de çok heyecanlıyım."
"Bende!"
Jennie camdan baktı. Jisoo'ya;
"Sence buradan Eyfel Kulesi görünür mü?"
"Hayır."
"Bence görünür."
Uçak daha da ileri gittiğinde Eyfel Kulesi'nin en üst kısmı gözüktü. Jennie heyecanla;
"Bak! Hani görünmezdi."
"Ama-"
"Hep çok gerçekçi düşünüyorsun."
"Demek ki görünüyormuş."
Uçak piste inmeye başladı. Gittikçe alçalıyordu. Uçak yavaşça indikten sonra anons yapıldı. Kadın;
"Kemerlerinizi çıkarın. Uçaktan iniyoruz."
Jennie kemerini çıkardı. Jisoo'ya;
"Eyfel Kulesi'ne gidecek miyiz?"
"Hayır."
"Nasıl ya. Hemen yakınınızda Eyfel Kulesi var ve gitmiyor muyuz?"
"Sırf yakın diye her dakika gitmemiz mi lazım?"
"Evet. Benim yakınımda olsa giderdim."
"Artık yakınında olacak. İstediğin zaman gidebilirsin."
Jennie gülümsedi. Onlar konuşana kadar uçaktan çoktan inmiş, havaalanına girmişlerdi. Jennie;
"Burası çok büyük. Çıkışı bulabilecek miyiz?"
"He bulamayıp burada kalacağız."
"Ben ciddi bir şey soruyorum. Sen ise şakaya vuruyorsun."
"Bu sorduğun şeyi nasıl ciddi olarak algılayabilirim?"
Jennie kaşlarını çatarak;
"Ben bir şey demiyorum sana. Sen istediğin gibi algıla!"
Havalimanından çıkmışlardı. Şimdi geriye kalan tek şey taksiye binip eve gitmekti.
Kadın, Jisoo'ya;
"Taksi görebiliyor musun?"
Jisoo gözlerini kısarak caddeye baktı. Eliyle göstererek;
"Şu taraftan geliyor anne."
Kadın elini uzattı. Taksi durunca Adam bavulları garaja koyup ön koltuğa oturdu. Arka tarafa ise kadın, Jisoo ve Jennie geçti. Adam;
"Liberté Caddesine gideceğiz."
Taksici arabayı söylenen yere doğru sürdü. Jennie ise Paris sokaklarına hayranlıkla bakıyordu. Jisoo'ya;
"Burada sadece bir süre kalacağımdan en kısa zamanda Eyfel Kulesi'ne gidebilir miyiz?"
"Bilmiyorum. Annem izin verirse gidebiliriz."
Kadın, Jennie'ye;
"Belki sizi bir gün götürürüm."
"Bir gün derken ne zaman?"
"Müsait olduğum bir zaman."
Jennie sevinçle;
"AAAA! Eyfel Kulesi'ne gideceğim."
Jisoo abartılacak bir şey olmadığını düşündüğünden Jennie'ye garip bir şekilde baktı. Jisoo;
"Fazla abartıyorsun bence."
"Hayır abartmıyorum."
Taksi lüks bir caddeye geldikten sonra arabayı sokağın kenarına park etti. Adam taksi parasını ödedikten sonra;
"İşte geldik Jennie. Evimiz burası."
Jennie arabadan inip eve baktı. Caddede bir sürü malikane olduğundan Jisoo'ya;
"Hangisi sizin eviniz?"
"Şurada ki. Beyaz olan."
"Eve geldiğimize neden sevinmiyorsun Jisoo? Gerçi böyle bir yere ev demek ayıp olur."
"Neden sevineyim?"
"Yani ben böyle bir yerde yaşasaydım çok mutlu olurdum."
"Artık yaşıyorsun ama sende mutlu değilsin."
Jennie hiç bir şey diyemedi. Kapağı yemiş gibi hissediyordu. Jisoo'nun ailesi ile beraber eve girdi. İçerisi Jennie için "hayaller evi" gibi görünüyordu. Jisoo'ya;
"Odam olacak mı?"
"Evet. Üst katta."
"EVEEEEETT!"
Jisoo neden bu kadar basit şeylere sevindiğini hâlâ anlayamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Happy House |Jensoo|
Novela JuvenilJennie 4 kardeşi ile beraber Fransa'nın fakir bir kasabasında yaşıyordu. Durumları pek iyi olmadığından ailesi onu zengin bir aileye vermişti.