Sabah uyandığımda güneş yeni doğmaya başlamıştı. Odamdan çıktım ve yüzümü yıkamaya gittim. Yüzümü yıkadıktan sonra hava almak için dışarıya çıktım. Ailem savaşta ölmüştü ve bende Kim krallığına köle olarak satılmıştım. Annem ve babam Jeon kırallığının karlı ve kraliçesiydi. Ve bende tek çocuktum o yüzden hep el üzerinde tutuldum.
Akşam yatağıma bir prens olarak yatıp sabah bir köle olarak uyanmıştım. Bu benim için ilk başlarda çok zor olmuştu ama alışmıştım yapabileceğim birşey yoktu. Ormanda yürürken çalılıkların arkasından bir ses duydum ve epey korktum. Yavaşça çalıların arkasına bakmaya çalıştım. Korkarak baktım ama gördüğüm manzara karşısında yüreğim rahatladı.
Küçük yavru bir köpek vardı hemen kollarımın arasına aldım. Küçük olmasına rağmen dışarıdan bakınca heybetli duruyordu ama kollarıma aldığımda bir avuç kadar olduğunu fark ettim. Çok acıkmış olmalıydı kim bilir kaç gündür yemek yemiyordu. Onun bu durumuna çok üzüldüm yanıma almak istedim ama kralın izin verip vermeyeceğini bilmiyordum. Ve ceza almakta istemiyordum. Geldiğim ilk günden beri birçok kişinin gözüne balmıştım. Saraydaki çoğu erkekten yakışıklı çoğu kadından da güzeldim ve onlara göre bu benden nefret etmeleri için yeterli bir sebepti.
Küçük kopeği dışarı çıkmadan önce omuzlarıma attığım şala sardım. Ve kendi odama götürmek için yürümeye başladım. Amacım kimsenin onu görmemesiydi ve bu yüzden normal yoldan değil ormanın içinden gidip odama sarayın arkasından ulaşıcaktım.
Zaman kaybetmeden yürümeye başladım. İleride at sesleri duydum. Ses ormanın içinden ağaçların neredeyse hiç olmadığı yerden geliyordu. Sesin geldiği yere gittim. Kim krallığının şovalyeleri kılıç kabiliyetine çalışıyorlardı.
Aralarından biri dikkatimi çekti diğerlerine göre daha iri duruyordu. Ve kılıç kabiliyeti çok gelişmişti. Uzun boylu, esmer, gözleri kahvenin en koyu tonuydu. Saçları rüzgarla uyumlu bir biçimde dalgalanıyor yüzünden ter damşaları akıyordu. Teni soğuktan kızarmıştı. Çok yoruldukları için dinlenmeye başlamışlardı. Ve göz göze geldik gözlerinin içindeki ışık yıldızları anımsatıyordu. Kucağımıdaki köpeğin havlamasıyla kendime geldim.
Havanın kararmaya başladığını fark ettim. Sarayın arkasından gideceğim için yol zaten uzundu ve ben geceye kalmak istemiyordum. Yürümeye devam ettim. Güneş iyice batmaya başlamıştı ve ben korkmaya başladım. Saray'a az kalmıştı, şalım köpeğe sarılı olduğu için epey üşümeye başladım.
Ay ve yıldızlar yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladı. Tilki ve kurtların sesi geliyordu. Bedenim hem korkudan hep soğuktan titriyordu. Sarayı gördüm ve hemen hızlandım. Odama girdim ve köpeği kimsenin görmediğinden emin oldum. Odama girdiğimde içim sımsıcak oldu. Şaldan köpeği çıkardım ve yemesi için birşeyler ve su verdim. Sanki yıllardır aç kalmış gibiydi. Yürümekten ayaklarım kopacak hale geldi ve çok yoruldum. Yattım ve yatığım anda uyuya kaldım. Sabah uyandığımda köpek hala uyuyordu odanın kapısını açtım güneş insanın içini ısıtıyordu. Dışarıda bir kalabalık gördüm hemen aralarına girip en öne gittim.
Kral ve kıraliçe tahtında oturuyor iki oğlu yanlarında ayakta duruyordu. Ve onu gördüm...
Umarım beğenmişsinizdir
Görüşmek üzere. 😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes don't lie
RomanceKralın oğlu Taehyung ve Kim krallığına köle olarak satılan Jeon kırallığının prensi Jungkook