Ertesi gün, pazartesi, Midori derse gelmedi. Ne yaptığını merak ettim. Son telefon konuşmamızın üzerinden on gün geçmişti. Evine telefon edebilirdim, ama ondan haber beklememi söylediği aklıma gelince vazgeçtim.
O hafta perşembe günü, kafeteryada Seungcheol'le karşılaştım. Tepsisiyle yanıma oturdu ve son görüşmemizde olanlardan dolayı özür diledi.
- "Önemli değildi, üstelik yemeğe, sen bizi davet etmiştin,'' dedim, ''ama gene de Dışişleri Bakanlığı sınavındaki başarını kutlayış biçimin biraz garip oldu sayılır...''
- ''Haklısın," dedi bana.
Ve sessizce yemeyi sürdürdük.- "Hatsumi'yle barıştım."
- "Ben de öyle düşünmüştüm."
- "Galiba olmayacak şeyler söylemiş, sana da."
- "Ne oldu? Şimdi de kendini mi suçluyorsun? Hasta filan değilsin, değil mi?"
- "Evet, belki de öyleyim," dedi başını iki üç kez sallayarak. "Ama söylesene, ona beni bırakmasını salık vermişsin, öyle mi?"
- "Bu normal, değil mi?"
- "Şey, ne de olsa, belki de haklısın."
- "İyi bir kız o, biliyor musun?" dedim miso çorbamı içerken.
- "Biliyorum," dedi, içini çekerek. "Bana göre biraz fazla iyi."
𖡎
Aşağıdan telefona çağırıldığımı bildiren zil çaldığında, çok derin uyuyordum. Henüz dalmıştım uykuya. Nerede olduğumu, neler olup bittiğini bir süre anlayamadım. Sanki beynimin içine su dolmuştu. Saatim altıyı çeyrek geçeyi gösteriyordu, ama sabah mı, akşam mı olduğunu kestiremiyordum. Günü de, tarihi de anımsayamıyordum. Pencereden bakınca bayrağın direkte
olmadığını gördüm. O zaman saat on sekizi çeyrek geçiyor olmalı diye düşündüm. Demek ki, bayrak çekme töreninin de işe yaradığı olabiliyormuş.- "Boş musun?" diye soruyordu bana Midori.
- "Bugün günlerden ne?"
- "Cuma."
- "Akşam mı oldu?"
- "Elbette evet. Garipsin. Şey, saat akşam on sekizi on sekiz geçiyor."
Demek akşamdı. Şimdi aklıma geliyordu. Yatağıma uzanmış okurken derin bir uykuya dalıp gitmiştim. Cuma... Çarçabuk düşündüm. Cuma akşamı çalışmıyordum.
- "Boşum. Sen neredesin şimdi?"
- "Ueno Garı'nda. Şinyuku'ya gidiyorum. Bir yerlerde buluşalım ister misin? Buluşma yerimizi ve yaklaşık zamanını saptadıktan sonra telefonu kapadık. Ben geldiğimde, Midori oradaydı, tezgâhın ta ucuna oturmuş, içmekteydi. Buruşuk, beyaz bir erkek
yağmurluğunun altına blucin ile bir sarı kazak giymişti. Ve bileğinde iki bileziği vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imkansızın şarkısı✧seoksoo✔
Fanfiction"Gerçekte, daha başlangıçta, yaşam ile ölüm arasına gerilmiş bir iple bağlanmış bulunuyorduk birbirimize." Kulağında çalan bir şarkı ile üniversite yıllarına yolculuğa çıkan Lee Seokmin'in intihar eden en yakın arkadaşı, ailesiyle olan ilişkileri ve...