bölüme oy vermeyi unutmayınnn
Akşam yemeğinin önceki akşamdan pek farkı yoktu.
Ortam, sesler, yüz ifadeleri, hep aynıydı ve sadece yemekler değişikti. Yerçekiminin olmadığı durumda mide sularından söz eden beyaz gömlekli adam masamıza geldi ve durmadan, beynin işlerliği ile büyüklüğü arasındaki karşılıklı ilişkiden söz etti. Bir yandan soyalı hamburgerimizi
yerken, Bismarck'ın ve Napolyon'un beyin kapasitesi üzerine anlattıklarını dinledik. Tabağını kenara çekti ve bir bloknot yaprağı üzerine, dolma kalemle, bir beyin çizdi. Sonra onu düzeltirken birkaç kez yineledi: "Hayır, tam olarak bu değil" diye. Sonra da çizimini tamamlayınca, bloknot yaprağını özenle beyaz gömleğinin cebine yerleştirdi ve dolmakalemini de göğüs cebine taktı. O cepte zaten üç
tükenmezkalem, bir kurşunkalem ve bir cetvel bulunuyordu. Sonra da yemeğini bitirince dün söylediklerinin aynısını söyleyerek yanımızdan ayrıldı:
"Burası iyidir, kışın. Gelecek sefer, kışın
gelmelisiniz..."- "Bu adam doktor mu yoksa hasta mı?" diye sordum Reiko'ya.
- "Sizce hangisi?"
- "En ufak bir fikrim yok. Bana pek anlaşılır biri gibi görünmediğinden olacak."
- "Bir doktor o. Profesör Jun," dedi Joshua.
- "Oysa burada içimizde en delisi odur. En azından bana pek aklı başında görünmüyor," dedi Reiko.
- "Ama bekçi, Bay Omura da hiç fena sayılmaz," dedi Joshua.
- "Evet, doğru, o da delidir," diye onaylayan Reiko, çatalını bir brokkoliye batırdı. "Onu sabahleyin gördün mü, gelişigüzel jimnastik yaparken, nasıl da anlaşılmaz sözcükler haykırıyordu. Sonra sen gelmeden önce, bir çocuk vardı muhasebede, Bay Jihoon adında. Bir depresyon sırasında intihara
kalkışmıştı, bir de Soonyoung adında hastabakıcı vardı, o da öylesine ayyaş olmuştu ki, uzaklaştırmak zorunda kaldılar.- "Demek ki hastalar ile personel yer değiştirebilir," dedim hayranlıkla.
- "Çok haklısınız," dedi Reiko da çatalını sallayarak, "dünyanın nasıl kutarıldığını anlamaya başlıyorsunuz sanırım."
- "Öyle ya," diye onayladım.
- "Bizim iyi yönümüz," dedi Reiko. "Biz, hiç olmazsa kaçık olduğumuzu biliyoruz."
Eve döndüğümüzde, Joshua ile ben bir el kâğıt oynadık, Reiko ise gitarla Bach çalıyordu.
- "Saat kaçta gidiyorsunuz yarın?" diye, çalmasını kesip bir sigara yakarken, sordu.
- "Kahvaltıdan sonra. Zaten otobüs saat dokuza doğru geçiyor, böylece akşam işime yetişebileceğim."
- "Yazık, biraz daha kalabilirdiniz."
- "Kalırsam, bir daha buradan hiç ayrılamam."
- "Doğru," diye onaylayan Reiko, Joshua'ya döndü bu kez. "Sahi, unutmuşum, üzüm almak için Bay
Wonwoo'ya gitmemiz gerekiyordu hani?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imkansızın şarkısı✧seoksoo✔
Fanfic"Gerçekte, daha başlangıçta, yaşam ile ölüm arasına gerilmiş bir iple bağlanmış bulunuyorduk birbirimize." Kulağında çalan bir şarkı ile üniversite yıllarına yolculuğa çıkan Lee Seokmin'in intihar eden en yakın arkadaşı, ailesiyle olan ilişkileri ve...