1969 yılı benim için, saplandığım berbat bir bataklık gibiydi. Öyle derin bir bataklık ki, adım attıkça pabuçlarım saplanıp kalacakmış gibi hissediyordum. Çamurun içinde bin bir zahmetle yürüyordum. Hiçbir şey görmüyordum, ne önümü ne arkamı. Kapkara bataklık göz alabildiğine
uzanıyordu. Zaman bile ağır ağır akıyordu, adımlarıma ayak uydurmak ister gibi.Çevremdekiler çoktan yanımdan geçip gitmişlerdi ve ben hep öyle çamurun içinde debelenip duruyordum. Çevremde, dünya baştan başa değişim halindeydi. Günü gününe yaşıyordum, neredeyse başımı hiç kaldırmayarak. Göz alabildiğine uzanan bu bataklıktan başka hiçbir şey görmüyordum. Sağ ayağımı öne atıyor, solumu kaldırıyor, sonra gene sağımı kaldırıyordum. Nerede olduğumu hiç mi hiç
bilmiyordum. Doğru yönde ilerlediğime bile emin değildim. Adım adım ilerlemekle yetiniyordum; çünkü bir yerlere gitmekten başka bir şey yapamazdım.Yirmi yaşımı doldurdum, sonbahar kışa dönüştü, ama yaşamımda anlamlı bir değişim olmadı. Hiç zevk almadan üniversiteye gitmeyi, haftada üç kez çalışmayı, ara sıra Muhteşem Gatsby'yi baştan okumayı ve pazar günü çamaşırımı yıkamayı ve Joshua'ya yazmayı sürdürüyordum. Kimi zaman
Midori'yle buluşuyordum ve birlikte yemeye çıkıyor, hayvanat bahçesinde geziyor ya da sinemaya gidiyorduk. Kobayaşi Kitabevi'nin satılma tasarısı yolunda gidiyordu ve ablası ve o, Myogadani metro istasyonunun yakınında iki odalı kiralık bir daire bulmuş, orada birlikte yaşamaya karar
vermişlerdi. Midori bana, ablası evlendiğinde buradan ayrılıp başka bir yerde bir daire kiralayacağını söyledi. Bir kez oraya davet edildim ve bol güneş alan sevimli küçük bir daire
olduğunu gözlerimle gördüm, Midori de Kobayaşi Kitabevi'nde olduğundan daha mutlu görünüyordu burada.Seungcheol beni birkaç kez birlikte eğlenmeye çağırdı, her defasında işim olduğu bahanesiyle geri çevirdim çağrısını. Ama sadece beni ilgilendirmediği için yaptım bunu. Kuşkusuz kızlarla yatmayı canım istemediğimden değildi, ama o noktaya varıncaya dek yapılması gerekenleri düşünmek bile beni tiksindiriyordu: gece şehirde içmek, kızları bulmak, onlarla çene çalmak, onları otele götürmek.
Ve bir kez daha, Seungcheol'e karşı ürkek bir saygı duydum, bunu bunca uzun zamandır bıkıp usanmadan ve midesi bulanmadan yapageldiği için. Belki de Hatsumi'nin bana söyledikleri
yüzündendir ki, pek ilgi çekici olmayan, adını bile bilmediğim kızlarla yatmaktansa, Joshua'yı salt düşünmek bile beni daha mutlu ediyordu. Joshua'nın, kırların ortasında boşalmama yardım eden parmaklarının hissettirdiklerinin anısı zihnimde açık seçik biçimde başka her şeyden çok yer etmişti.Aralık başında Joshua'ya yazdım ve Noel tatilinde onu görmeye gelsem rahatsız olur mu diye sordum. Mektubuma Reiko yanıt verdi. Mektubunda çok mutlu olduklarını ve şimdiden ziyaretime sevindiklerini yazıyordu. Joshua'nun yerine o yazıyordu; çünkü Joshua yazamıyormuş bir türlü. Ama kaygılanacak bir şey yokmuş; çünkü durumu hiç de fena değilmiş. Sadece biraz zor sayılacak dönemlerden geçmekteymiş o kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imkansızın şarkısı✧seoksoo✔
Fanfiction"Gerçekte, daha başlangıçta, yaşam ile ölüm arasına gerilmiş bir iple bağlanmış bulunuyorduk birbirimize." Kulağında çalan bir şarkı ile üniversite yıllarına yolculuğa çıkan Lee Seokmin'in intihar eden en yakın arkadaşı, ailesiyle olan ilişkileri ve...