7 - and it's blue

7.8K 962 680
                                        

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"İşe girdim, pederin gönderdiği para yetmiyor."

Kollarını yasladığı demir korkuluklara tutunup sallanarak söylendiğinde hemen arkasındaki bankta tütün sarmaya çalışan Mingyu'nun bakışlarını üstünde hissedebiliyordu. Havanın oldukça güzel ve güneşli olmasından yararlanıp genelde bomboş yatarak geçirdiği pazar gününü, biraz da olsa değerlendirme düşüncesiyle bahçeye çıkmış fakat soğuk yüzünden vazgeçmek üzereyken tamamen güneş alan bankta oturan Mingyu'yu gördüğünde yanına gelmişti.

Sıkıntıdan ne yapması gerektiğini kestiremediği bir gündeydi, okula yahut işe gitmeyi sevmezdi fakat yapacak hiçbir şeyi olmadığında da fazlasıyla sıkılırdı. Yurtta boş boş dolaşıp her yerde Taehyung'u aramış, onunla uğraşırsa sıkıntısından kurtulabileceğini düşünmüştü fakat onu hiçbir yerde bulamamasının verdiği etkiyle bu kararından da oldukça hızlı şekilde vazgeçmişti.

"Üç ay içinde girdiğin kaçıncı iş?"

Dikkati bambaşka bir noktada olmasına rağmen ona yöneltilen soruyla düşünceleri dağılırken derin bir nefes aldı, sorunun cevabını kendisi de bilmiyordu. "Ya üzümü ye bağını sorma oğlum," tamamen alakasız bir şekilde cevapladığında Jungkook'un varlığını umursamadan işine devam eden Mingyu; birkaç saniyeliğine başını kaldırdı. "Dediğim şeyle bunun ne alakası var?" hemen ardından kafasını olumsuz anlamda sallayarak tekrar işine döndü. "Geri zekalı."

"Nerede işe girdin?" dediği şeyleri duymamış gibi yapan ve direkt bedenine vuran sıcak güneş tadını gözlerini kapatarak çıkaran Jungkook'a yönelik bir soru daha sorduğunda alacağı cevabın yine çok alakasız olacağına neredeyse emindi. "Sanat sepet işleri," diye mırıldanan Jungkook, kendi kendine gülmek istese de duruşunu bozmadı. "Çok açıklayıcı oldu, Jungkook." sarmayı bitirdiği tütünü ona doğru uzatarak konuştuğunda Jungkook, "Ya oğlum," diye mırıldanıp Mingyu'nun darlamaları sonucunda yaslandığı yerden bedenini iterek duruşunu düzeltti.

"Dükkan işte, böyle sanat malzemeleri falan satıyor." Önüne uzatılan tütünü kulağının arkasına sıkıştırırken Mingyu'nun kucağındaki tütün tabakasında gözlerini gezdirdi. "Boyalar, fırçalar, daha adını bilmediğim antin kuntin şeyler." kendi kendine bir şeyleri sıralamaya devam ederken yurt kapısında gözüne ilişen hareketlilik dikkatini dağıtmıştı.

Yurdun bahçesi, gereğinden fazla büyüktü. Olduğu yerden kapının önünde konuşan ikilinin yüzünü seçemiyordu fakat güneşe çıktığı gibi parıl parıl parlayan mavi saçları nerede görse tanırdı.

"Hiç senlik değil, biri gelip tuval istiyorum dese tuval ne diyecek insansın sen. Ayrıca vandalın tekisin." Mingyu'nun kelimelerini çok net bir şekilde duymuştu, ne dediğini de gayet iyi anlamıştı fakat o anda zihninde herhangi bir konuma oturtamamıştı zira Taehyung'un yanında yürüyen uzun boylu figürün kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordu. Kaşları, kendinden bağımsız bir şekilde çatılırken birlikte yürümeye başlamalarıyla duruşunu dikleştirdi. Hiçbir şekilde gözünü alamıyordu. Giydiği oldukça büyük şişme montu ve beyaz kapüşonlunun içinde bedeni daha küçük görünürken ona sebepsizce yakıştırdığı mavi saçları daha göz önündeydi, keyfi de gayet yerinde görünürken yanındakine odaklanmaya fırsat bulamamıştı.

The 42Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin