42

1.7K 242 592
                                    

19 + 23
till the end

final

Aynadaki görüntüsünü birkaç dakikadır seyreden Taehyung, giydiği ceketin eteklerinden çekiştirdi. Sürekli olarak elleri terliyor, içinde biriktirdiği stres yüzünden midesine kramplar giriyordu. Busan'da olduğu süre boyunca serginin bir benzerini yapmıştı fakat buna asla alışamayacağının bilincindeydi, üstelik Seul'deki müze oldukça büyükken böyle bir şeye alışması söz konusu değildi.

Dalgalandırarak şekillendirdiği mavi saçlarıyla, giydiği takım ve boynuna bağladığı siyah fularla gereğinden fazla iyi göründüğünün farkındalığıyla istemsizce gülümsedi. Fakat aklına dolan şeylerle birlikte gülümsemesi de yüzünde donarken oflayarak omuzlarını düşürdü.

Dönem henüz başlıyordu fakat Busan'dan dönmeyi hiçbir şekilde istememişti, Jungkook ile birlikte geçirdiği günlerin büyüleyici hissiyatını çoktan özlemişti. Üstelik, bazı şeyler aynı değildi. Kapıdan dışarı çıktığı anda görebileceği, ses çıkararak onu rahatsız edebilecek yahut bir çırpıda yanına gelebilecek bir Jungkook, yoktu.

Her şeye olan öfkesi biraz daha büyürken koca bir dönemi Jungkook olmadan nasıl atlatabileceğini düşündü; her şey biraz daha yoğunlaşırken ondan fazlasıyla uzak kalacak ve varlığına fazlasıyla alıştığı, neredeyse her gün gördüğü kişiyi eskisi kadar sık göremeyecek olmanın verdiği bütün rahatsız edici hisleri besliyordu.

Jungkook ile aynı yerde kalmayı planlamış olsa dahi, herhangi bir yerde boş oda bulamamış ve sinirini bozmaması açısından bu planını oldukça hızlı bir şekilde ertelemişti. Bir şeyleri istediği gibi nasıl ilerleteceğini henüz çözememişti fakat o anda içinde bulunduğu anla birlikte, bunu sonra düşünmesi gerektiğine karar verdi. Eş zamanlı olarak cebine sıkıştırdığı telefon çalmaya başladığında arayan kişinin kim olduğunu çok iyi biliyordu.

Ekranda yazan ismi gördüğü anda, bütün kötü düşünceler ve istemsizce büyüttüğü sıkıntı yok olurken yüzüne yerleşen minik sırıtışla aramayı cevapladı. "Sevgilim," telefonun diğer tarafından kulağına dolan boğuk sesle birlikte heyecanlanırken buna asla alışamayacağını biliyordu. Her seferinde aynı heyecanı ona yaşatacak, her türlü hoşuna gidecek ve tüm dengesini alt üst edecekti.

"Hazır mısın?" görmeyeceğini bile bile kafasını olumlu anlamda salladıktan hemen sonra derin bir nefes aldı. "Geldin mi sen?" telefonu kulağıyla omzunun arasına sıkıştırırken bütün gün boyunca ona lazım olabilecek şeyleri hazırladığı sırt çantasına koymakla meşguldü. Her geçen saniyede biraz daha heyecanlanıyor ve gereksiz bir paniğe kapılıyordu.

"Aşağıda bekliyorum, hazır değilsen beklerim acele etme." çantanın fermuarını çekiştirip telefonu tekrar eline aldı. "Hazırım, geliyorum." telefonun diğer ucundaki Jungkook, Taehyung'un gergin hissettiğini anlayabilecek kadar çok tanıyordu onu. Her zamanki geveze, heyecanlı ve agresif tavırlarından eser yoktu. Avucunun içi gibi tanıdığı Taehyung'un, normal şartlarda, bütün gün boyunca aramadığı için ona söyleneceğini ve mızmızlanacağını da çok iyi biliyordu.

"Hadi, gel de ne kadar güzel olduğunu göreyim." işleri onun için kolaylaştırmaya karar verip nasıl hissettiğini sorma aşamasını atladı, her şey oldukça normalmiş gibi davrandığı sürece Taehyung'un panik yapmayacağının farkındaydı. "O kadar da güzel olmadım." ayakkabılarını çoktan giyen Taehyung, yeni yurt odasından çıkıp kapıyı kilitlerken neredeyse mırıldanarak söylendiğinde güzel olduğunu çok iyi biliyordu, yalnızca Jungkook'un ardı arkası gelmeyen iltifatlarından biraz fazla hoşlanıyordu.

The 42Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin