Haftanın son gününe gelmiştik ve ben ilçede ilk haftamı tamamlamıştım. Hastanenin küçük, çalışan sayısının da yeterli olması sebebiyle çalışma saatlerim çok rahattı. Bugünden itibaren pazartesiye kadar 3 gün boşluğum vardı. Bu da aklımdaki şey için en uygun zaman gibi görünüyordu.
Sabah kahvaltıdan sonra sıcak havanın da verdiği neşeyle üzerime bir elbise giyip heyecanla evden çıktım.
Sıcak günlerde elbise veya etek giymeye bayılıyordum. Kendimi hem çok rahat hem de prenses gibi hissediyordum.
Çantamı koluma, güneş gözlüklerimi de gözüme takıp ilçede aheste aheste dolaşmaya çıktım. Yolda karşılaştığım kişilerin bana karşı attığı bakışlar, 'yabancı olduğumu' çok açık ve net bir şekilde bana hissettiriyordu.
Biraz ilçeyi dolaştıktan sonra ilk nöbet günü gizlice aldığım adresi konumdan aratarak konuma göre yürümeye devam ettim. Kalp atışlarım hızlanıyordu. Bir süre gittikten sonra konum beni ilçenin çıkışında yemyeşil tarlaların yanında bulunan 2 katlı, bakımlı bir bahçesi olan, konakvari, bir evin önüne getirmişti. Güneş gözlüğümü saçlarıma takıp evi incelemeye başladım. Bahçe kapısı ahşaptan ve yüksek bir kapıydı. Ne zil ne de bir kapı deliği vardı.
Peki ya şimdi ne yapacaktım? Geri mi dönmeliydim? Ne yani, sadece eve mi bakmaya gelmiştim? İçeri mi girmeliydim? Girsem kime, ne diyecektim? Hangi sıfat, hangi bahaneyle oturacaktım?
Ben böyle elimde telefon, evin önünde düşünürken birden kapı açıldı. Kalbim yerinden çıkacak gibi olurken kanım ellerimden ve ayaklarımdan çekilmişti. İçeriden ayağında sarı, uzun, çamurlu çizmeleri olan; eski kıyafetli; fena halde terlemiş; sarışın; mavi gözlü; boylu poslu kaslı; çivi gibi bir erkek çıktı.
Göz göze gelirken ben korkudan, o da şaşkınlıktan yüz şeklimiz ikimizinki de yeterince garipti. Benim bulunduğum konumun daha da garip olmasından ötürü söze giren o oldu.
"Buyrun?"
Beynim durmuştu. Ne diyeceğimi bilemezken birkaç kekeleme sonrası ağzımdan bir kelime anca çıkabilmişti.
"N-nasıl?"
Tek kaşı kalkarken iyice şaşırmış gözüküyordu.
"Kime bakmıştınız?
Farkında olmadan tuttuğum nefesimi verip kasılan bedenimi gevşettim.
"Ha şey... Birine değil. Ben sadece dolaşıyordum. Ev çok güzel... Yani görüntüsü çok hoşuma gitti birkaç fotoğrafını çekiyordum.
...
Şey... Bir sakıncası yok değil mi?""Yok tabi çekebilirsiniz. İsterseniz buyrun bir soğuk ayranımızı için."
"B-ben mi?"
"Tabi buyrun siz geçin, kusura bakmayın çalışıyordum üzerim pis benim de..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TORUN HANIM
ChickLitSenelerdir küs olduğu babaannesiyle barışmak için İstanbul'dan daha önce hiç gitmediği köyüne gelen Leyla ve köyün yerlilerinden Kenan'ın birbirlerine çekim hikayesi... Uyarı: Cinsellik ve +18 ifadeler içermektedir.