İster Ölüm İster Ayrılık
Giriş: Ağlayan Yürekselda bağcan, ayrılık.
⚜️
Ne zaman bu hale düştüm bilmiyordum.
Saat kaç, hangi gündeyiz, güneş tepede mi? Hiçbirinin cevabı yoktu zihnimde.
Kan kokusu etrafımı sarmalamıştı uzun zaman önce. Ne zaman olduğunu yine bilmiyordum.
Sırtım acıyordu. Yara enfeksiyon kapacak. Belimden soğuğu da yiyordum aynı zamanda bir güzel. Dudaklarım o kadar kuruydu ki dilimi üzerinde gezdirince bile canım yanıyordu. Karnımda sayısız morluk vardı, bunun da farkındaydım ama bilmiyordum yine. Boynumdaki demir parçası kafamı eğmeme bile izin vermiyordu. Şakağım sızlıyordu. Bu yara yeni, acısı taze. Boynumla birleşiyordu yanağım dan ilerleyip. Koynuma doğru uzanan kanın sıcaklığı vücudumda ısınan tek yer belki de.Günlerdir itten beter bir halde hayatta kalmaya çabalıyordum. Belki de aylar olmuştu çoktan. Dedim ya, hiçbir şey bilmiyordum. Vücudumdaki sızı o kadar fazlaydı ki hissizlikle boğuşacaktım az kala.
Mağaranın girişinde duyduğum postal sesleri kulağıma çalınmasaydı eğer.
Baygındım az önceye kadar. Artık alıştığım silah seslerine açmıştım gözlerimi yine. Şerefsiz Rojban yine kuş vuruyordur diye düşünmüştüm ancak mağaranın cılız ışığında gözlerimin önüne serilen manzara çok yanıldığımı bana kanıtlamıştı.
Üzerlerindeki kıyafetler belki de aylardır içime akıttığım gözyaşlarımı salmama neden olmuştu. Yüzlerine boyandıkları kamuflajlardan yüzleri seçilmiyordu elbet. Yalnızca mağarayı karış karış tarayan gözleri netti. Bir çift yeşil gözle kesişti bakışlarım. Diğer ikisinin ardında eli tetikte bekliyordu. En önde duran keskin bakışlı soluna dönüp konuştu.
"Kırksekizli," diye inletti mağarayı bağırmamasına rağmen sert sesi. "İlkyardımı yap."
Omuzlarındaki iki yıldızı gururla taşıyan asker hızla yanıma adımladı. Haki eldivenlerini ellerinden sıyırmasıyla nasırlı ellerinin boynumdaki demiri bulması çok hızlı olmuştu. Uzun zamandır paslı demirin arasında sıkışmış derim aldığı ilk havayla büyük bir acı verdi bana. Gıkımı çıkarmadım. Yalnızca kesik bir nefes almak yetmişti bana.
Üzerimdeki paçavraları çakısıyla kesip çıkardı Toker. Bana beş beden büyük uzun kollu bir tişörtten başka bir şey yoktu üst bedenimde zaten. Artık neredeyse derime yapışan sporcu sütyenimin arasına hala taze olan yaramdan akan kanlar boşanıyordu. Başımı eğip baktım rahatlayan boynum bana zorluk çıkarsa da. Mor, yeşil ve sarı ezikler o kadar fazlaydı ki karnımda kendi tenim zor görülür haldeydi.
Aceleci elleri yaralarıma acımayla bakmasına izin vermiyordu askerin. Şakağımdaki yarayı temizleyip bantladı, ayak bileğimdeki muhtemel kırığa kocaman çantasından çıkardığı bir demir parçasını sabitleyip sardı. Bileklerimde ve boynumda zincirlerin bıraktığı izlereyse ne yapacağını bilemez bir bakış atıp sarmakla yetinmişti.
"Bitti mi asker?" diye sordu sonra muhtemelen komutanları olan adam. O ve kalan diğer asker yan bir şekilde durup girişi gözlüyordu sert bakışlarla. Benim kanımın kazındığı duvarlara bakmayı reddediyorlardı sanki.
"Elimden gelenin fazlasını yaptım komutanım," diyerek ayaklandı asker. "Acil cerrahi müdahale gerekli. Muhtemel iç kanama var."
"Bitmedi," dedim komutanın cevap vermesini beklemeden. Üçünün bakışları da bana döndü cılız sesime rağmen. Aylar sonra sesimi duyurabiliyordum birilerine. "Bitmedi," diye yineledim. "Sırtım açık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İster Ölüm İster Ayrılık
RomanceKimsesizliğini gizlemek istiyorsan, Kimseni de gizlemeyi bil. Kahkahaların zaafı, Gözyaşının sancısı... Olup olabileceğin her şey, Tek cümlede saklı. Unutmazsan bir de o anı, İntikamın harlar Gözünün en körpe yaşını. - "Başka bir hayatta, asker olma...