Bölüm 4*

31 3 3
                                    

Selamunaleyküm Keyifli Okumalar!

Hakan Bey'in ofise geldiği günden beri ofisin etrafında dolaşmaya korkar olmuştum. Niye bu kadar çekiniyordum bu adamdan bilmiyorum ama onun bu takıntılı halleri beni rahatsız ediyordu. Çıkışlarda Merve'yi bekliyordum o beni eve bırakıyordu. Dün eve kendim döndüm. Bir sorun olmadı. Adam da deli değil ya anlamıştır heralde. Bence ben evham yapıyorum. Küçüklüğümden beri bana bu şekilde düşüncelerini açan kimse olmamıştı. Arkadaşlarım bunun dışarıdan bakılınca çok ciddi durduğum için olabileceğini söylüyorlardı. O yüzden şuanda ne yapacağımı bilemez haldeyim aslında. Belki adamın umrunda bile değilim ama bana çok büyük bir olaymış gibi geldiği için içimdeki gerginliğe engel olamıyorum.

Bugün de babamın yanına geçecek öyle eve dönecektim böyle konuşmuştuk. Evden babamla beraber çıktık ve işe geldim. Havalar artık baya soğumuştu. En kalın kabanı giyme günüdür. Ofise girdiğimde ofiste bir telaş vardı. İşte derginin basımından önce bizim ofis. Herkes gergin ortalıkta koşturuyor havalarda kağıtlar uçuşuyor ve sabah saat daha 9.30. Kimseye görünmeden odama geçmeyi planlıyordum ki Derya'yla gözgöze gelince bu planım iptal oldu. 

Şu anda ofiste 2 dergi yayımlıyoruz ve bunlardan birisi kadınlar için diğeri ise daha çocuklara yönelikti. Derya yanıma gelerek:

-Hatice hanım. Çocuk dergisi için şu yazıların bu akşama kadar kontrol edilmesi gerekiyor. Size teslim ediyorum. 

dedi ve yazıları elime bırakıp kaçtı adeta. Evet ben daha çok reklam işleriyle uğraşıyorum ama küçük bir ofisseniz bazen editörlük yapmanız da gerekebiliyor. Odama girdim ve yazıları masama bırakır bırakmaz zihnimin açılması ve kendime gelmek adına zencefilli bir çay demledim. Genelde fazladan demliyordum çayı çünkü kokusu her yere dağılıyordu ve çalışma arkadaşlarıma da jest oluyordu. Çay demlenirken kabanımı ve atkımı astım. Odanın penceresini açtım. Her ne kadar hava soğuk da olsa en az 10 dakika havalandırıyordum odayı her gün. Soğuk hava odanın içine dolunca zihin de açılıyordu hem. Yazıları harıl harıl okumaya başladım. Öğle arasına kadar olan vaktim böyle geçecekti sanırım. 

*******

Öğle arasında bizim restorandan yemek sipariş etmiştik. Yoğun olduğumuz günlere böyle yapıyorduk genelde. Herkes kendi odasında yiyordu yemeğini. Restoranda çalışan genç çocuk Halil'in beni aramasıyla irkildim:

"Alo Hatice abla yemekleriniz geldi aşağıda."

"Tamamdır ablacım almaya geliyorum."

dedim ve telefonu kapatıp aşağıya indim. Evet hem PR'la ilgileniyorum hem editorlük yapıyorum hem de asistanlık. Neyse böyle deyince de işimi sevmiyormuş gibi bir izlenim veriyorum. İşimi seviyorum...çok. Aşağıya indiğimde Halil arkası dönük bekliyordu beni. Yanına gittim:

"Çok sağol Halil ya. Seni de yoruyoru-" arkasını döndüğünde yemeği getiren kişinin Halil değil de Kadir olduğunu görünce ufak çaplı bir şaşırmış olabilirim. Benim anlamadığım neden şaşırıyorum. Sonuçta o da restoranda çalışan birisi. Ama telefonda Halil'le konuşmuştum. Şaşırdığımı biraz belli etmiş olmalıyım ki Kadir:

"Merhaba Hatice hanım. Restoran biraz fazla yoğundu Halil de benden rica etti getirmem için. Afiyet olsun."

dedi uzatırken yemek paketini. Benim anlamadığım bu adam şef değil mi? Halil böyle bir şeyi şeften nasıl rica ediyor yani. Neyse bir sürü işim var bu detayları de ben düşünemem ya. 

"Teşekkür ederim. Kolay gelsin."

dedim ve ofis binasına girdim.

Yukarı çıktığımda:

Bİ TANIDIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin