11

371 38 30
                                    


&
Düz yazı
&

Çay saati esnasında Sunoo ve Niki


Henüz daha 3. dersteydik ve ders beden eğitimiydi. Böyle yakınarak söylememin sebebi, artık bugünün bitmesini istiyordum. Sabahtan beri, hatta günlerdir Niki ile aramızdaki sözsüz münakaşalar devam ediyordu ve gerçekten sinirden delirmek üzereydim.

Derslere odaklanamamam bir yana, sabrım tükenmek üzereydi. En başından benim dediğimi yapmadığı için inat etmiştim ve o da asla sözünden dönmüyordu. İki aptal birbirimize çatmıştık kısacası.

Etrafa kısa bir göz gezdirdikten sonra Niki'yi görememenin verdiği rahatlıkla test kitabımı açtım. Umarım beden eğitimi dersi boyunca karşıma çıkmazdı ve ben uzun bir sürenin ardından rahatça ders çalışabilirdim. Abartmıyorum, odaklanarak ders çalışmayalı çok uzun zaman olmuştu. Ailemin beni hastanelik edecek kadar dövmesi bir yana, Niki ileri zekalısının sürekli aklımı karıştırması da hayatımın tuzu biberi olmuştu adeta(!).

Ortada basketbol sahası vardı ve çevresi tribünlerle çevriliydi. Kapalı bir alandı. Sadece iki sınıf olduğundan çok kalabalık değildi fakat yine de çok gürültülüydü. San, Jay ve diğer basketbolseverler gerçekten insanın kafasını ütülüyordu. Sahanın en sessiz olduğunu düşündüğüm kısmına geçip oturmuştum. Pek fayda etmese de yapacak bir şey yoktu. Şimdi de test çözüyordum fakat aklımdaki düşüncelerden bir türlü kurtulamıyordum.

Bu Niki laneti hayatıma nereden girmişti, gerçekten. Hayır, yani ilk defa dayak yemiyordum fakat derslere katılımımı etkiliyordu ve dersleri asla dinleyemiyordum. Kendisi için hava hoştu tabii. Eğer bu durumdan olumsuz etkilense kesinlikle başını benim olduğum tarafa bile çevirmezdi. Bazı insanlar gerçekten çok tehlikeliydi. Özellikle Niki gibi insanlar.

Artık odaklandığımı düşündüğüm sırada testime kaldığım yerden devam ettim. Tabii ki de konuyu bilmiyorum çünkü ileri zekalı arkadaşım Niki ile derste çok gerekli bakışmalar yaşıyorduk o sırada.

Telefondan açtığım biyoloji notlarıyla testi çözmeye devam ettim. Mecburen çözecektim yani. Kaçışı yoktu. Günlük 1000 soru limitini geçmem lazımdı. Kulağa çok saçma geliyor olabilir ki zaten bence de saçma. Limiti koyan ailemdi. Çözdüm diyerek çözmeyebilirim, biliyorum ama zaten çözüp çözmediğim, denemelerde anlaşılıyordu. Üstelik yalan söylemeyi de sevmem. Sonuç, o 1000 soru tıpış tıpış çözülecek.

Hararetli bir şekilde bilmem kaçıncı testi çözerken yanıma Jungwon gelmişti. Kendisi her şeyin farkında olduğundan beni hiç rahatsız etmeyip yanıma kedi gibi sinmişti. Yavaş yavaş test kitaplarını çıkarıyordu. Onun limiti yoktu, o sadece başarılı olmayı seviyordu ve yüksek hedefleri vardı. Bu yüzden en az o da benim kadar derslerle kafayı bozmuştu. Tek farkımız, o çok fazla sosyalleşiyordu. Zamanı nereden buluyordu, bilmiyorum fakat kesinlikle zaman ayırıyordu. Jay de tıpatıp aynısıydı. Özeniyordum aslında.

Jungwon ile senkronize olmuşçasına testlerimizi çözerken birdenbire kafamıza basketbol topu çarpmıştı. Bütün dikkatimiz test kitabındayken gelen topla afallamıştık. Hızlıca etrafıma baktığımda bütün basketbolsever arkadaşlarımızın bize baktığını anladım. Önde duran iki andaval da kendini belli ediyordu tabii ki. Niki ve Jay. Şaşırdık mı?

Niki'yi gördüğüme mi üzüleyim, Jungwon'un birazdan olay çıkaracağına mı? Diye düşünürken Jay ve Niki çok iyi bir bok başarmışçasına sırıtıyordu. Jungwon kitabı, kalemi atmış ve sahaya koşmaya başlamıştı. Tribünlerden falan inmiyordu. Bildiğiniz aşağı doğru koşuyordu. Hem yaptıkları saçma şey yüzünden sinirliydim hem de Jungwon kendini incitecek diye endişeliydim. Ne gerek vardı bu aptallar için?

fighting"SunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin