Bir labirentin ortasındaydı ruhum. Çıkışı bulamıyor aynı yolları ezberliyordum. Attığım her adım beni daha büyük bir çıkmaza sokuyordu. Kurtuluşu olmayan bir çıkmaz, zincirlerle bağlı olan bir çift kahverengi göz demekti. Çaresiz gözler. Umut arayan gözler. Işığı bulmaya çalışan zavallı bir tutsak kız ve onun ruhundaki acılar, onun ruhunun yara izleri...
Yara izleri hiç geçmeyecekti. Aksine onlar soğuk zincirler bedene değdikçe kanayacaktı. Üzerlerinden zaman geçmişti ama hâlâ tazelerdi. Geçmişin izleri asla geçmezdi. Hep bir adım arkanızda aynı bir gölge gibi takip ederdi ruhunuzu. Siz ruhunuzu saracak bir el buluncaya dek...Soğuk ellerimdeki siyah deri eldiven adeta ellerimdeki yaraları kapatmak için var gibiydi. Kış soğuğunu her zaman sevmişimdir. Beni dingin tutar, asla avımı kaçırmama izin vermez.
Oturduğum tekerlekli sandalyede doğru düzgün bilgi toplayamamanın verdiği huzursuzlukla kıpırdanıyordum. Nasıl olur da kendini bu kadar gizleyebilirdi bu adam! Ayağa kalktım ve odanın içinde dolanmaya başladım. Duvardaki bilgisayarları tekrar incelemeye başladım. O sırada masamdaki telefon titremeye başladı. Arayan Floris'ti. Telefonu açıp hoparlöre aldım ve masaya geri bıraktım.
"Neredesin bitanem?" dedi sıkıntılı bir nefesle.
"Tahmin etmek zor olmasa gerek." dedim. Gözlerim hâlâ bilgisayarlardaydı.
"Bulamadın mı daha o pisliği?" dedi.
"Deniyorum Floris, deniyorum." dedim.
"Tamam ben de şimdi eve geçecektim, çok gecikme güzel kızım." dedi yorgun sesiyle.
"İyi geceler Floris." dedim ve telefonu kapattım."
Gecikeceğimi biliyordu. Sistem odasından genelde çıkmazdım. Vaktimin çoğu burada geçerdi. Gazete baskılarını bile burada hallederdim.
Nacip Kovalı. Ömrü boyunca demir parmaklıklar ardına mahkum edeceğim o adam. Adam denilir miydi? Zalim pislik! Küçücük zavallı çocukların organlarını dolara satıyordu. Onu elime geçirsem organlarını bir bir çıkarır, dolara sarar, ağzına verirdim. Cani köpek! Onu bulmadan bana rahat yoktu.
Paltomu giydim. Elimi kapının yanındaki mekanizmaya bastım. Sürgü hızlıca açıldı. Asansöre bindim ve 5 kat yukarı çıktım. Çünkü bodrumdaydım. Dışarı çıktığımda buz gibi hava suratıma çarptı. Derin nefes aldım. Yollar boştu. Saat gecenin dördüydü. Yolda salına salına yürüyordum.
Keşke o da benim gibi bu havayı soluyabilseydi. Yanımda olup elimden tutabilseydi. Canımdan bir parça babam. Dört duvar arasına mahkum edilmiş babam. Ondan ne istemişlerdi? Hakkında bir tek bilgiye dahi ulaşamadığım o zalimler babamdan ne istemişti? Ben o gün o karanlık odada vücudumun tamamı zincirleri hissederken o adamın çıplak bedenime attığı kahkahaları, beni süzüşünü unutamıyordum. 11 yaşındaydım. Çocuktum.Korku dolu bir çift gözün sahibi zavallı kız... Karşısında ağlıyordum. Beni bırakması için yalvarıyordum.
Yalvarma sırası ondaydı, elbet bir gün onu da bulacaktım. Ancak o bir mahkum olarak ölmeyecekti. Ölümü benim elimden olacaktı. Babama ve bana yaşattığı acıların hesabını tek tek ödeyecekti. Ruhumda bıraktığı yara izleri bedenindeki kanlarla yok olacaktı. Aynı benim ona yalvardığım gibi o da bana yalvaracaktı. Beni öldür diye...
Zihnimdeki düşüncelerle savaşırken gözümden akan yaşı farketmemiştim. Yol uzundu ve bitmiyodu. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece yürüyordum. Tam arkamdan bir korna sesi duyduğumda irkildim. Hızla arkamı döndüm. Kenara çekildim. İçerdeki kişi camı açtı. Gözlerini kısarak bana baktı ve bir anda hızlandı. Ortadan kayboldu. Neydi bu, şov mu? Ay çok etkilendim. Kendi kendime gözlerimi devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
isim koyulacak
Mystery / ThrillerBu kitapta sizi geçmişte Elina' dan saklanan gizemler karşılıyor. Bir hacker olan Elina' nın zekası ve gücü karşısında bu sağlam duvarın ardındaki gerçekler açığa çıktığında adeta ters köşe olacaksınız. Keyifli okumalar.