1. Bölüm ⛏️🌾🩺💉

389 35 42
                                    

Arkadaşlar selammmm....
Devam eden hikâyeleri bitirmeden yeni bir hikâye paylaşmamdan nefret ettiğinizi biliyorum. Ama insanın aklına aniden gelen ve dayanılmaz bir yazma arzusu uyandıran yeni kurgular olunca el mahkum yazıyoruz.
Fakat güzel haber şu ki ben bu hikâyeyi tamamladım. Kendime bir daha tamamlamadan hikâye paylaşmayacağımın sözünü vermiştim. O yüzden içiniz rahat bir şekilde hikâyeye başlayabilirsiniz.
Bölümler haftada bir gün gelecek düzenli olarak. Kendinize iyi bakın. Yorum yapmayı da ihmal etmeyin<33333
Sizi seviyorummm 💋

 Yorum yapmayı da ihmal etmeyin<33333Sizi seviyorummm 💋

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

















⛏️🌾🩺💉














Kendimi bildim bileli sorgulayan bir çocuktum. Neden var olduğumu, varlığımın ne işe yaradığını, dünyanın bir amacının gerçekten olup olmadığını düşünür dururdum. Düşünme seanslarım her defasında beni derin ve karanlık bir çukurun dibine sürüklerken, varoluşumu dibine kadar hissederek can çekişir ve ölmeyi dilerdim.

Ölme isteğimi kendi canıma kıyma arzusu şeklinde değerlendirenler olacaktır lakin bu değil. Kesinlikle bu değil. Zaten yapamam da. Benimki daha ziyade bir yok oluş, hiç var olmamışçasına yitip gitme arzusu. Kemiklerime, iliklerime değin hissettiğim bu derin arzuyu terapistime kulağa depresyondaymışım gibi gelmeden açıklamanın da bir yolunu bulamadım yıllardır. Tek bildiğim şey şu ki böyle hisseden tek kişi değilsem de kalabalık çoğunluk benimle aynı hissi paylaşmıyor.

Caddeleri dolduran insan seli yaşamak için kuvvetli bir mücadele veriyor. Görüyorum. Görüyorum ve içten içe özeniyorum bu basit arzuya. Basit dediysem küçümseme değil. Temel yani. İçgüdüsel. En doğal arzu. Bencilce bir varoluş kavgası. Bencilliğin hiçbir zaman kötü bir kavram olduğunu düşünmedim bu arada. Neticede her şeyden önce gelen kendi varoluşumuzdur. Ben olduğum için her şey de var. Ben olmasam, biz olmasak hiçbir şey var olmayacak. Olsa bile bizim algı düzeyimizde hiçbir varlığın varlığının bir anlamı yok. Ne var ki, çocukken zihnime işlenen hatalı bir inanış yüzünden belki de, kendimi ihmal etme pahasına başka hayatları öncelemek zorunda hissettim hep. Yahut daha doğrusu böyle hissetmek zorunda bırakıldım. İşgal edildim. Kendimi bir şekilde kullandırdım. Varlığımın anlamlanması ve benim değer kazanmam için başkalarını mutlu etmeliydim. Ailemi, arkadaşlarımı, çevremi, insanları... Tam da bu yüzden hiç istemiyor olmama rağmen Tıp Fakültesi yazdım.

İnsanlara yardım etmeliyim. İnsanlara iyi gelmeliyim. İnsanlar için bir şeyler yapmalıyım.

Yapmalıydım. Etmeliydim.

Peki ya ben ne olacağım? Kim bana iyi gelecek?

Seoul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okumak şüphesiz bir ayrıcalık. Her olmasa da çoğu Koreli gencin hayalini süsleyen bu meşhur fakülteyi okumak ise kazanmaktan çok daha zor. Ki kazanmanın ne kadar zor olduğu düşünülürse, fakülteyi kazasız belasız bitirip göreve başlamanın sigaraya ya da antidepresana bulaşmadan pek de mümkün olmadığı anlaşılacaktır. Ne yazık ki insanlara faydalı olma gayesiyle girdiğim bu okul insanlara karşı duyduğum büyük nefretin de en büyük sebebidir. Ben ilk defa burada nefret ettim diğerlerinden. İlk kez burada tattım iliklerime işleyen o iğrenme hissini. Geçen altı senede o kadar yıprandım ki otuz yıl yaşlanmış gibiyim. Yaşama dair pek bir hevesim veya heyecanla beklediğim hayallerim yok. Sadece mecburi hizmetimi tamamlayıp sonra da yurt dışına siktir olup gitmeyi düşünüyorum.

My Farmer Is A Shameless ManHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin