"Anne farkındaysan 18 yaşını geçtim" dedim anneme yatağımı toplarken. "Kızım bu senin istediğin herşeyi yapabileceğin anlamına gelmez yetişkin oldun diye seni koruyamayacakmıyız?" "Tamam anne, tamam" dedim ve annemin yanağından öpüp üzerime montumu geçirdim. "Hemen de kaç" dedi annem gülerek. Bende gülümsedim ve dış kapıyı açtım. Diz kapağımın hemen altında biten botlarımı ayağıma geçirdim. Ve kapıyı örttüm. 6. Katta oturuyorduk. Merdivenlerden inmeye başladım. Ve o apartmanımızın önü. Yine ve yine.
.
3 yıl önce/ Sivas
.
Bakkaldan eve geliyordum. Arkamda bir adam vardı ve sanki başından beri beni takip ediyordu. Belki yollarımız aynıdır diyerek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Ama adam evimin önüne kadar arkamdan gelince döndüm ve baktım. "Siz beni mi takip ediyorsunuz?" Evet, çok saçma bir soru. Hemde ben utanmışmıydım?
Aman tanrım neler oluyordu?
Bu saç, göz...
.
Bir dakika o o muydu?
Ayaz..
Bu açık kahverengi yani baya açık kahverengi gözleri nerede görsem tanırdım. Deri ceket? Tarzını mı değiştirmişti? Değişmişti. İçinde beyaz tişört, altında gri siyah arası bir pantolon vardı. Ben burda onu incelerken o da beni inceliyordu. Bir şey söyleyecek gibi oldu dudaklarını araladı. Ama geri kapattı. Reddedilmekten korkan küçük çocuklar gibi karşımda duruyordu. Emin olmak istedim ne zamandır görüşmüyorduk onu bile bilmiyordum. Gözlerimi kıstım ve ona daha dikkatli baktım. Neredeyse 2 dakikadır soruma cevap vermemişti. Yalandan boğazımı temizledim ve gözleri artık gözlerimi buldu. Garip bir histi ben çok göz göze gelemezdim insanlarla ama şuan gözlerimi alamıyordum. Eski günler gibi. Dudakları aralandı. Kalın ve çok açık pembe gibi ama kenarları koyu dudakları..
Ay ben ne yapıyorum ya niye onun dudaklarına bakıyorum. "Se-" dedi ve durdu. Sesi biraz geriden ve kısık çıktığı için oda boğazını temizledi. Ve devam etti. "Sen, yani ben seni takip etmedim diyemem. Yani ettim ama sebebi yani. Of" dedi. Güldüm. Bu dünyanın en komik anıydı. Utanmıştı belki de ve bu yüzden elleri ile yüzünü kapattı. Görür görmez tanıdım.. Utanması bile çok tatlıydı. Kısa bir süre sonra yavaşça ellerini çekti yüzünden. Kahverengi dalgalı saçlarından bir iki tutam alnına düşmüştü ve çok tatlı görünüyordu. Kendi kendime kıkırdadım. Sonra sesli olduğunu fark ettim ve gözlerimi gözlerinden ayırdım. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum." Dedi mahçup bir sesle. "Sorun değil. Bende zaten bu hayatta bir adamdan öğrendiğim gibi bilinmeyenleri bilmek, çözmek için varım. Seni de anlarız.." dedim ona gönderme yaparak. "Ben de görmeyeni bilmek için varım" dedi. Yine kurdu cümleyi. Tanımadım sandı belki de ama ben ilk andan beri anlamıştım. Bir anda eli gözlüğüme gitti ve gözlüğümü çıkardı. Kör değildim. Ve en sevmediğim şakalardan biri yapılıyordu şuan.
Başka biri yapsa kızardım ama Ayaz'ın yapması hep beni eski anılara götürüyordu. Aşırı bulanık görüyordum. Bende hipermetrop vardı. Derecem 5 di. Şuan herşey bulanıktı.
"Görmeyen" dedi kulağıma fısıldarken. Sesi nefesi bütün vücudumun alevlenmesine sebep oldu. Ve cümlesine devam etti. "Görmeyen, yani sen, ben seni bileceğim. Tanıyabilmek ve bilmek benim görevim bunlar. Yaşama sebebim bu. Görmeyeni bilmek.." dedi. Onun bu cümlesini çok severdim. Sanki Allah beni onun için onu da benim için yaratmış gibim biz sadece birbirimize aittik. Nefesi kulağımdan uzaklaştı. Elini yanağıma getirdi ve okşadı..
.
.
Eski anılar gözümün önüne geldi.
Ve yine terk edilecek olma hissi oturdu kalbime.
Bıraksam geleceğim derdi, demişti ve gerçekten de bırakmamıştı.
Gözümden bir damla yaş aktı ve sildi. "Ayaz." Dedim fısıltı ile. "Benim. Ve geldim sözümü tuttum. Sen görmedin ama ben hissettim. Buldum seni, bildim."
.
.
10 yıl önce/ Tokat
.
"Ayaz" dedim gülerek. "Ben niye sana abi demiyorum" dedim. Gözleri gözlerimi buldu. O da gülümsedi.
Ayaz gülümsedi Eliz'in kalbi yumuşadı.
Ayaz gülümsedi dünya durdu.
Ayaz gülümsedi Eliz'in aklı durdu.
"Çünkü biz arkadaşız. Ve arkadaşlar hep arkadaştır. Aramızda 2 yaş farkı öyle büyük bir şey değil. Evet, senden büyüğüm daha bilgili daha olgunum. Ama bu senin bana abi demeni gerektirmez tamam mı prenses?" dedi.
Huzur verici sesi.
Dudaklarından çıkan her kelime kalbimi ısıtıyor du.
Prenses..
Bana prenses derdi.
İsmimin anlamını bilmeden.
Bilmeden bilirdi o.
Herşeyi bilirdi.
Görürdü.
Ben görmedim ama bilirdim.
O da görmeyeni bilirdi..
"Beni bırakmazsın değil mi?" Dedim tedirginlikle bu soruyu her çocuk gibi bende sormuştum. Ayaz da gülümsedi çocukken de çok tatlıydı. "Zorunda olup seni bıraksam bile yanına bir gün geleceğim söz."
.
.
Ayaz..
Çocukluk arkadaşım ya da doğruyu söylemek gerekirse çocukluk aşkım Ayaz..
Komşu bile değildik. Nasıl nerde tanıştık onu hiç hatırlamıyordum. Ayaz'ın bir ailesi yoktu. Bana hiç bahsetmedi sadece "Benim ailem yok. Lütfen sende ailenin kıymetini bil" derdi bana.
Bilemedim..
Babam benim yüzümden öldü belki de.
Ona olan ters davranışlarımdan öldü belki de.
O yüzden intihar etti belki de...
Abim o yüzden beni bıraktı belki de onu görmeden gitti bitti. O yüzden hissedemedim bişey.
.
Ayaz ile hayallerimiz vardı. "Bırakmayacağım seni" derdi. Bırakmadı. Zorunda kaldı o yüzden bıraktı. Onunla büyüdüm. Herkes beni itti. O tuttu beni. O anladı beni. Küçükken de aynıydı. Rengini bilemediğim saçları ve gözleri aynıydı.
8 yaşındaydım o ise 10 yaşındaydı. Bana başıma geleceklerden bahsederdi. Annem "abin geldi" derdi bana.
Ayaz'ı hiç abim olarak görmemiştim.
Ama annem için olaylar farklıydı.
Erkek olmamı çok istemişti ve olmadığım için Ayazı hep kendi çocuğu benimde abim olarak görürdü.
.
Yıllar geçti.
Ben liseye geçtim. 14 yaşındayım. Ayaz okula gitmiyor. 16 yaşında. Okuldan alırdı beni. Okula sadece öğrenmek, bilmek için giderdim. Arkadaş mı? Asla bir arkadaşım olmadı. Benim ilk ve tek arkadaşım sadece Ayazdı. Hep de öyle olacaktı. O yıllarda yine hep zorbalandım. Yine arkamdan konuştuklar. "Umursama" dedi Ayaz. Onu dinledim " Ben varım, yeterim sana" derdi. Dünyanın en güzel cümleleri kelimeleri sanki onun ağzından çıkıyordu.
.
Yine aradan 2 yıl geçti.
Ben 15 yaşındaydım. Ayaz ise 17
Hâlâ birlikteydik. Ama büyümüştük. Ergenliğim tam oturmuştu ve artık olgun düşünebiliyordum.
Benim ona karşı hislerim daha çok oturmuştu ve gerçekten aşıktım Ayaz'a. Ayaz bunu hiç bilmedi.
İşte o zamanlar görmeyeni bilemedi.
.
Doğduğumdan beri gözüm görmüyordu. Kendimi bildim bileli hep gözlüklüydüm. Ve hep Ayaz vardı. Hep yanımdaydı. Ne zaman tanıştık nasıl oldu hiç bir şey bilmiyordum ama benim için Ayaz hep vardı.
.
Bir gün aradı beni aşağı in dedi. Apartman önü..
İndim ve heyecanla Ayazı bekledim. Suratı düşmüş, ve aşırı mutsuz şekilde yanıma geldi. Onun bu hâlini görünce kalbimden bir kırılma sesi yükseldi. Sadece ben duydum..
"Ne oldu" dedim. O yavaş yavaş bana doğru gelirken hızlıca yanına gittim.
"Eliz, prensesim..."
Ya bir şey olacaktı. Olmuştu. Çünkü bana prensesim yada prenses demesi doğduğumdan beri hep bu yönde olmuştu. Korktum. Ya gidecekti. Ya da hastalığı ilerledi..
Anladım.
Anlamaz olaydım.
Ama anladım..
Gözümden yaşlar ard arda akmaya başladı.
"Ağlama" dedi daha çok ağladım.
"Allah kahretsin!" Diye bağırdım. Daha çok ağladım. Yağmur başladı. Yere oturdum. Sırıl sıklam olmuştum. O sadece beni izliyordu. Yıkılışıma bakıyordu.
.
"Ayaz sensiz yapamam, yaşayamam ben ne yapacağım" dedim ağlarken.
Hıçkıra hıçkıra ağlarken gözümden gözlük düştü. Gözlerimi kapattım "yapma, hayır rüya" dedim.
.
Gidecekti, bırakacaktı beni. Kanserdi. Ne kanseri olduğunu hiçbir zaman bana söylememişti. Ama gideceğim derdi. Bırakacağım derdi. Ama bir yandan da bıraksam da geleceğin sözü kulaklarımda çınlıyordu. Ben inanmadım, inanmak istemedim, özledim, sevdim. Aşık olmuştum. Çocukluk aşkım dı benim. Ben onsuz ne yapacaktım. Tek o vardı annem haricinde ondan başka kimsem yoktu. Son kez sarıldık belki de ve sonra bıraktı beni hastalığının daha ne olduğunu bilmeden bıraktı beni. Gitti yanımdan. O gitti ben kaldım.
Ayaz Eliz'i bıraktı.
Bu bir son muydu?
.
Bırakma, gitme diyemedim ama o geleceğim dedi. Ne zaman bilmiyorum ama geleceğim dedi o küçük umuda tutundum ben de. Aradan bir süre geçti. Ne kadar olduğunu bilemiyordum ama bir süre sonra bir şey oldu.
.
3 yıl önce/Sivas
İşte o çıktı karşıma tekrardan. Tanımamıştım, tanıyamamıştım beynim onun yüzünü gözünü aklımdan silmişti. Belki de tanımak istememiştim. İsmini söyledi. Sanki dünyada tek o isimli o varmış gibi direkt anlamıştım. Zaten beynim anlamıştı sanki ama sonradan fark etmiştim. Hiçbir şey yapamadım gözümden damla damla yaşlar dökülmeye başladı. Özlem miydi? bu neydi? hiç anlayamamıştım. Ellerimi açtım sarılacaktım sanki ama sonra geri vazgeçtim o sadece bana bakıyordu geçmişte dediği gibi "görmeyeni bulacağım" dedi. Bana bakıyordu ama bulanık tı ama bulanık olmasına rağmen ben onu görebiliyordum, sanki onu bulanık görsem bile hayal edebiliyor, anlayabiliyordum biliyordum onu. Elinde gözlüğümü tutuyordu irkildi yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı bu sefer dedim o kelimeyi dedim. Ağzımdan fısıltıyla "gitme" kelimesi döküldü. "Yalvarıyorum" dedim. "Bu sefer bırakma beni" dedim. "Öldüğüne inandırmıştın beni ama şu an karşımdasın. Ve yalvarıyorum hiçbir şey olmamış gibi devam edelim. Lütfen gitme" dedim. Ağlamalarımın arasından fısıltı ile bu kelimeleri söyledim işte. Elime bir şey verdi bu gözlüğümdü. Taktım ve her şeyi netleşti. Gözleri kıpkırmızıydı bana bakıyordu yüzünün her noktasını incelerken ağlıyordu o, ilk defa onu ağlarken görüyordum. "Özür dilerim" dedi fısıltıyla sadece bunu dedi "özür dilerim" dedi.
Dakikalar dakikaları kovaladı birbirimize bakıyorduk. Özlemle. Acılı gülümsemenin ardından. Açıklama yapmaya başladı.
"Amerika'ya gittim. Çözümü vardı, varmış yani. Biz burada yaşarken böyle şeyler bilmezdik evet. Ama ben gittim, öğrendim. Ameliyat olmadım sende iyi bilirsinki ben ameliyatlardan korkarım. İlaç, fizik tedavi falan derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Psikoloğa yönlendirdiler. Gittim konuşamadım. Seni düşündüm. Tek arkadaşım sırdaşım, yanımda sadece sen vardın. Tanıdığım tek kişi sendin bu hayatta. Ölmedim. Gittim. Ama senden de gitmiştim aslında bu yüzden çok özür dilerim. Öleceğim sandım. Sende öyle sandın biliyorum. Çünkü buradaki doktorlar öyle söyledi. Söylemişti. Seninle asla bu konuyu konuşmamıştım. Kanser olduğumu ben sana söylemeden öğrendiğini biliyordum. Sana açıklama yapmadım, yapamadım. Çünkü sen beni anladın, bildin. Senden çok özür dilerim."
.
Bunları dedi bana. Kalbim kırıldı. O gün zaten parçalanmıştı ama onu tekrar görmek bile bana yetmişti. Onu tekrar görünce kalbim yeniden alevlenmişti özlemiştim onu.
.
Evet özlemdi bu.
Duygularımı artık tarif edebiliyordum.
Ben farklı anlamda desem de dedim ona bu cümleyi.
"Seni seviyorum" tereddüt etmeden bunu dedim işte. Dünyanın en güzel iki kelimesi..
.
"Bende," dedi. "Bende seni çok seviyorum prensesim.." dedi..
Asla o anlamda değildi.
Ama ondan bunu duymak dünyanın en güzel hissiydi.
Yine prensesim dedi. Ama bu sefer gideceği için değil geldiği için demişti.
.
.
.
Hikaye belki de yeniden başlıyordu.
Bu dünyanın en güzel başlangıcıydı.
Aşığım sana demek istedim ama. Durdum. Yapamadım..
.
.