İnsan ne kadar çok severse sevsin veyahutta ne kadar sevilirse sevilsin bir yerde saygı yoksa o ortam terk edilmelidir. O ortamda bir salise dahi nefes alınmamalıdır. Kesinlikle bu bir saygısızlık değildir, aksine insanın kendine olan saygısı sebebiyle yapması gereken bir davranıştır.
Ne yazık ki ben dayım hariç hiçbir akrabama ne sevgi besledim ne de saygı...
Belki de gelecekte, güvendiğim, sevdiğim, saydığım insanlar onlara olan güvenimin kendime bir hakaret olduğunu yüzüme vuracaklardı. Kim bilir?
Fakat emin olduğum tek bir şey vardı: O da onların gram saygısının olmadığı... ne bana ne de ölmüş anne babama.
Eğer anne babamın ölüsüne dahi biraz saygıları olsaydı benim vasiyetimin kim alacağı davasından önce anne ve babamın kanı yerde kalmasın diye davadan davaya koşarlardı.
Ama neredeee...
Aslında benim için hiçbir problem yoktu. İster saygı göstersinler ister göstermesinler. Ne de olsa günün sonunda benden, bana ne kadar saygı gösterirlerse o kadar saygı görürlerdi.
Yazar'ın da dediği gibi 'Akrabalar arasında zorunlu bir sevgi bağı vardır. Oysa sevgi önce hak edilmesi gerekir. İşte bu yüzden akrabalar arasındaki sevgi samimiyetsiz ve iğrençtir.'*
Ben yolda bunları düşünedururken dayımla beraber Adalet sarayı'na geldik. Koridorlardan geçip 'Sulh ve Hukuk Mahkemesi' salonuna doğru ilerlerken mahkeme salonunun kapısının önünde devletin benim için atamış olduğu avukatla karşılaştık. Devlet ben çocuk olduğum için kendimi savunamam diye avukat atamış.
'Allah razı olsun' daha ne diyeyim...
Tek sorun mahkeme salonunun girişinde avukatım Emir abi dışında birilerinin daha olmasıydı.
Akrabam demeye bin şahit gerektiren insanlar da oradaydı.
Geçtiğimiz bir haftalık süreçte avukatımla görüşmeler gerçekleştirmiştik. Ve benim hiçbir akrabamı istemediğimi anlamıştı. Bu sebeple davada vasiliğimin onlara verilmemesi için elinden geleni yapacağının temennisini vermişti.
Garip olan daha bir hafta önce tanıdığım avukatım Emir abi'ye bu konuda güveniyor olmamdı. Güven aslında çok güzel bir duyguydu. Kazanması çok kolay ama kaybettikten sonra kazanılması neredeyse imkansız...
Akrabalarımın hiçbirinin yüzüne bakmadan direkt avukatımın yanına yöneldim. Yaklaşık yirmi dakika sonra mahkeme salonuna çağrıldık. Hakime Hanım içeri girince hepimiz ayağa kalktık ve Hakime Hanımla beraber oturduk. Hakime Hanım'ın mahkemeyi başlatmasıyla halam olacak kadın ağlamaya başladı. Tamam, böyle duygu sömürüsü yapacaklarını; ajitasyon yaparak bir şeyler elde etmeye çalışacaklarını biliyordum. Ama yine de şaşırmadan edememiştim.
O hıçkırıklarının arasında "Ha-kime Hanım ben yeğenimi çok-çok seviyorum, onun ge-geleceğini önemsiyor abimin emanetine sahip çıkmak istiyorum. N'olur onu benden ayırmayın." deyip sonlara doğru iyice ses tonuyla beraber yükseldi.
Bu sözleriyle beraber artık tepkisiz ifademi koruyamadım. Gözlerimi kısıp çenemi sıka sıka gülümsedim ve sabır çeker gibi başımı sağa çevirdim.
Ardından avukatım Emir abi söz hakkı istedi. Hakime Hanım'ın onayı ile ben de bu komik, bir o kadar da sinir bozucu anlardan ve de insanlardan en erken sürede kurtarması adına avukatımın benim sesim olan haklı davasında kazanmasını istedim.
"Hakime Hanım affınıza sığınarak söylemek isterim ki karşınızda sizin duygularınızla oynayıp bir sabinin hayatını mahvetmek isteyen bir kadın bulunmaktadır. Müvekkilim halası olan Fulya Hanım, müvekkilimin 15 yıllık şu kısacık hayatının hiçbir döneminde yanında olmamıştır. Sevgisinin yalan olduğuna inanıyor hatta müvekkilime karşı sevgi besliyorsa dahi bunun tek sebebinin müvekkilimin babasının arkasında bıraktığı miras olduğunu savunuyorum. Size bıraktığım dosyada daha ayrıntılı bir şekilde bu görüşümü destekliyorum. Dosyada da belirttiğim bazı hususlara da değinmek istiyorum: Fulya Hanım bir çok ayrı kişi ve tefeciye borcu bulunmaktadır. Görüştüğüm bazı isimler ise Fulya Hanım'ın yalnızca borçlarının bulunmadığı kendisinin aynı zamanda dolandırıcılık ve de kaçakçılık yaptığına dair iddialarda bulundu. Bu konunun da Kamu davası olarak incelenmesini talep ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐂𝐄𝐑𝐑𝐀𝐇
ActionBize hep "𝐵𝚤𝑐̧𝑎𝑘 𝑒𝑠𝑎𝑠𝚤𝑛𝑑𝑎 𝑘𝑜̈𝑡𝑢̈ 𝑒𝑚𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑖𝑐̧𝑖𝑛 𝑢̈𝑟𝑒𝑡𝑖𝑙𝑚𝑒𝑚𝑖𝑠̧𝑡𝑖𝑟. 𝐵𝚤𝑐̧𝑎𝑘 𝑘𝑖𝑚𝑖𝑛 𝑒𝑙𝑖𝑛𝑑𝑒𝑦𝑠𝑒 𝑜𝑛𝑎 𝑔𝑜̈𝑟𝑒 𝑖𝑠̧𝑙𝑒𝑣𝑖 𝑑𝑒𝑔̆𝑖𝑠̧𝑖𝑟. 𝐸𝑔̆𝑒𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑑𝑜𝑘𝑡𝑜𝑟𝑢𝑛 𝑒𝑙𝑖𝑛𝑑𝑒𝑦𝑠...