Robotik sesi dinlerken, ne oynayacağımızı çok merak ediyordum.
" Bu oyun ilk oyun olduğu için oldukça basit. Sadece yapmanız gereken sırlarınızı açıklamak." herkesin bir önemli sırrı olurdu. Benim de sırrım vardı. Hayatımı hep tek başıma devam ettirmiştim ama eskiden öyle değildi. Aklımdan bir sürü düşünce geçiyordu.
"Oyununuz sadece 2 turdan oluşuyor. Amacınız ise aranızda güveni sağlamak ama kendinizi feda ederek. Oyun başladığında ilk sırrı açıklayacak kişiyi zarla seçeceksiniz. Kişiyi seçtikten sonra o kişinin butonu sarı renkte yanacak. Sırrını açıklamak isterse butona basacak ve sırrınızı açıklamak için toplam süre 15 dakika olocak, ne kadar ayrıntılı anlatırsanız ödülünüz o kadar artacak. Bitirdikten sonra buton yeşile dönecek ardından bir diğer kişiye geçecek. Diyelim ki sırrınızı açıklamak istemediniz, bir oylama yapılacak. Hepinizin butonları sarıya dönecek sonra o kişinin sırrını açıklamasını istiyorsanız butona basacaksınız. İstemiyorsanız basmayacaksınız ve size sıra geldiğinde o kişinin cezası da size uygulanacak. Cezanız ise başınızdan aşağı her turda daha çok ısınan suyun dökülmesi olacak." dedi.
Bu oyunun aramızdaki güveni değil de güvensizliği artıracağını düşünüyordum. Oyunun mantığı basitti. Fiziksel açıdan kaynar su hariç güç sarfetmemize gerek yoktu ama psikolojik olarak çok yıpranacaktık.
Kapının üzerindeki sayaç tam 4 saat geri saymaya başladığında oyunun bu kadar uzun sürecek olması 'Beni ürkütmedi' diyemem.
"Masanın hemen altındaki çekmeceyi açın ve içindeki zarları alın." Herkes elini masanın altındaki zarı almak için uzattığında ben de aynı şeyi yaptım. Zarın normal zarlardan farkı noktalarının kırmızıyla yapılmasıydı. Her şeyin altında sanki bir derin anlam yatıyordu.
"Zarlarınızı attıktan sonra en düşük sayıyı alan kişi ilk başlayacak. Anlatacaklarım bu kadar." cızırtılı sesin sonlanmasıyla kulaklarım biraz da olsun rahatladı.
Kendi zarımı attığımda 3 geldi ve diğerleri de arka arkasına atmaya başladı. Herkes attıktan sonra Bera direkt lafa girdi. "Şanslı kişi kimmiş?" dediğinde sadece zarını gözünden ayırmayan Çiçek'e bakıyordum. Çok geçmeden "Benim o şanslı kişi" dedi Çiçek.
Butonun bir anda sarıya dönmesiyle başımı masaya doğru eğdim. Bu oyun en çok bizden bir şeyler koparacaktı. Zaten kendimizden başka kimse yoktu. Herkes kendiyle başbaşaydı.
"Bakalım bu oyun nasılmış?" dedi ve butona bastı. Ardından sayaç 15 dakikalık süreye dönerken anlatmaya başlamasını bekliyordum.
"Bir kış günüydü. Her zaman ki gibi müzedeki yoğun çalışma günümden sonra eve dönüyordum. Midemin bulanmasıyla eve gidemeden hastaneye uğramak zorunda kalmıştım. Hastanedeki doktor hamile olabileceğimi söyledi. Hamile olabileceğimin düşüncesi aklımdan hiç geçmemişti. Bir sevgilim vardı ama-" dedi ve Ata'ya doğru baktı.
" Ben çocuk istemiyordum ama sevgilim Berat istiyordu. Hayatın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ben yetimhanede büyümüştüm. Bir bebeğe-" dedi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Annelik yapmak o an hiç isteyeceğim bir şey değildi çünkü hazır bile değildim. Anlaya biliyor musunuz? O an korkuyla odadan çıktım ve hastaneyi terk ettim eczaneden bir test alıp eve gittim. Berat o sıralar müzenin akşam kısmında çalışıyordu yani evde değildi. Testi yaptıktan beş dakika sonra baktığımda sonuç pozitifti." benimde gözümden yaşlar süzülmeye başlamıştı.
"Ben o gün işi arayıp ertesi gün gelemeyeceğimi, çok hasta olduğumu söyledim. Zaten gidecek gibi halim de yoktu. Ağlamaktan çok kötü olmuştum ve o gün bir arama daha yaptım." dedi ve ağlayarak elleriyle kafasına vurmaya başladı. "Lütfen Çiçek, yapma!" dedim Çiçek'e ama o beni duymamıştı. "Kürtaj yaptırmak için hastaneyi arayıp ertesi güne randevu aldım. Sonra o hatayı yaptım ve en büyük pişmanlığımı yaşamış oldum." Çiçek kelimenin tam anlamıyla perişan olmuştu. Sonra tekrar konuştu ama bu onun son sözü oldu. Artık ruhu sessizliğe gömülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadavra Müzesi 📜
Mystery / ThrillerHayatta kalmanın tek yolu etrafındakilerden vazgeçmek. Sadece bir kişi kurtulacak ve onun da hayatı artık çoktan enkaz olmuş olacak.