11-Büyük Operasyon

45 12 27
                                    


               >>>>>>>>>>  🌙  <<<<<<<<<<

İnsan bazen başını yastığa koyunca gözlerini sabah açabileceğinin garantisini veremiyor.
Bazen beklenmedik şeyler olabilir ve biz bu durumlarda dara düşebiliriz ama şunu da bilmek gerek ki mutlaka bir çıkış yolu vardır.
MUTLAKA KARANLIKTA BİR IŞIK VARDIR...

Gözlerimi perdenin arasından içeriye
sızan güneş ışığı yakıyordu.
Yattığım yerden doğruldum
ve elim ile kafamı tuttum.
Başımı şiddetli bir ağrı sarmıştı.
Doğru düzgün açılmamış gözlerimi ovuşturdum ve banyoya gittim.
Önüme bakmadığım için duvara çarpmıştım.
- Bu duvarı buraya hangi mimar yaptı!!!
Sonra düşündüm...
- Banyo buradaydı. Ben mi şaşırdım?
Kafam karışık bir halde banyoyu gördüm. İçeriye girdim ve elimi yüzümü yıkadım.
Gözlerimi açınca etrafıma baktım.
- Bu fayanslar beyaz değil miydi ne ara gri oldu?
Yok yok kesin ben yanlış hatırlıyorum.
Ardından banyodan çıkınca odanın kapısı açıldı.
Kimin geldiğine bakmadan konuştum.
- Abi hafta sonu zaten sabah sabah uğraşma benimle.
Keyifli bir ses odanın içini doldurdu.
- Can abi yok ama merak etme uğraşmam seninle.
Gözlerimi kocaman açıp sesin geldiği yere baktım.
Kesinlikle yanlış görüyordum evet evet doğru olamazdı.
Psikolojim mi bozuldu acaba, olmayan şeyleri mi görmeye
başlıyordum?
- Kiraz neden hayalet görmüş gibi
bakıyorsun?
- Sen hayalet değil misin?
- Hayır.
- Yani sen gerçeksin.
- Ne olmamı bekliyordun?
Geri geri giderken birden ayaklarım birbirine dolandı ve sırt üstü yere düştüm.
- Ah!
- Kiraz iyi misin?
- Evet!
Ayaz yanıma gelip diz çöktü ve kolumdan tutarak beni kaldırdı.
- Biraz dikkatli ol.
Ayaz kolumu bırakınca etrafa daha dikkatli baktım.
- Bir dakika burası benim odam değil!
- Evet değil.
- Nereye getirdin beni çabuk söyle!
- Önce sakin ol ve bağırmayı bırak.
- Tamam.
- Dün birazcık sarhoş oldun ve uyuya kaldın. Seni evine bırakacaktım ama bırakmadım.
- Neden?
- Çünkü Tolga aradı ve büyük bir operasyon için yurt dışına gitmemiz gerektiğini söyledi.
- Sonra?
- Babam'a bir haftalık okul gezisi düzenlemesini söyledim ve o da düzenledi.
- Tamam iyi yapmışsın da benim evde olmam lazımdı.
- Sevil anneni aradı ve onda kalmak istediğini söyledi. Annenler de kabul etti.
- Peki burası da tamam diyelim de sen beni buraya getirmek için Sevil'e ne yalan uydurdun?
- Aslında o işi sen hallettin.
- Nasıl yani?
- Sen uyumadan önce dengeni kaybettin seni kucağıma aldım ve kucağımda uyuya kaldın.
Ardından uyandığında ısrarla beni bırakmadın...
- Tamam anladım daha fazla anlatma!
- Sen bilirsin.
Elimle başımı tutup yatağın üstüne oturdum. Başımı çatlayacak gibi ağrıyordu.
Katlanılmaz bir ağrıydı.
- Başın mı ağrıyor?
- Evet. Ağrı kesici var mı?
- Bekle getireyim.
Biraz öyle yatağın üstünde oturdum ardından başımı yastığa koyup uzandım.
Başım çok şiddetli ağrıyordu.
Önceden böyle şiddetli ağrıdığını
hatırlamıyorum.
Ayaz elinde bir bardak su ve ağrı kesiciyle geldi.
Elindekileri sehbanın üstüne bırakıp yanıma geldi.
- İyi değilsen hastaneye götüreyim.
- Hayır gerek yok iyiyim. İlacı içersem geçer.
Ayaz ilacı verdi.
Elime aldığım ilacı ağzıma attım ve suyla yuttum.
- Ayaz bir şey soracağım.
- Sor.
- Biz şuan kimin evindeyiz?
- Benim evimdeyiz.
- Senin ayrı bir evin mi var?
- Evet. Aslında çoğu zaman kafa dinlemem için bu evi aldı babam.
Genelde sosyal biri değilim.
- Anladım.
- Buraya getirdiğim ilk kişisin.
- Annen ile baban hiç gelmedi mi?
- Hayır. Onlar yanlız kalmayı sevdiğimi bildikleri için beni kendi halime bıraktılar.
- Peki hiç yanlızlıktan sıkılmıyor musun?
- Şuan pek yanlız olduğum söylenemez. Okul da o kadar da yanlız değilim.
- Doğru sen önceden evde ders alıyordun değil mi?
- Evet.
- Neden yanlız kalmayı seviyorsun yani ben olsam sıkıntıdan patlarım.
- Her şeyin bir sebebi vardır Kiraz.
- Peki bana o sebebi söylemek ister misin?
- Zamanı gelince söylerim.
- Nasıl istersen.
- Hadi kalk kahvaltı yapalım.
Ayaz'ın demesiyle kalkıp merdivenlerden aşağıya indik.
Ayaz'ı takip edip mutfağa gittim.
Mutfağa giderken de evi inceliyordum.
- Çay mı kahve mı içersin?
Ayaz'ın sorusuyla
evi incelemeyi bıraktım.
- Sen ne içeceksin?
- Kahve.
- Tamam o zaman bende kahve içerim.
Ayaz kahveleri hazırlamaya başlayınca yan duvardaki boy aynasından kendimi gördüm.
Üstümde beyaz bir t-shirt altında ise kahverengi kumaş tayt vardı.
Başımı Ayaz'a çevirdiğimde gözlerimi kocaman açtım ve bakışlarım tekrar aynayı buldu.
Benim üstümde elbisem vardı!
- Ayaz benim üstümde elbisem vardı ne ara üstümü değiştirdim.
- Sen değiştirmedin.
Telaşa kapıldım. Hayır o değiştirmemişti kesinlikle.
- Kim değiştirdi?
Lütfen sen olma lütfen sen olma!!!
- Sen uyuduktan sonra Sevil'e gittik.
O senin üstünü odasında değiştirdi.
Sonra ben seni buraya getirdim.
- Tamam.
Yüzümü elimle kapattım, çok utanmıştım.
Acaba aklımdan düşündüklerimi anlamış mıydı?
Ayaz gelip kahve fincanını önüme bıraktı ve kendisi de karşıma oturup kahvesini içmeye başladı.
Elinde olan dosyayı inceliyordu.
Ardından dosyayı önüme bıraktı.
- Yarın başlayacağımız operasyon hakkında bilgiler yazıyor. Bugün saat iki de yola çıkacağız büyük ihtimalle akşam sekizde New York'a varırız.
- Vay be New York demek.
- Havalı mı geldi?
- Hayır sadece ilk defa yurt dışına çıkacağım.
- Hiç çıkmadın mı?
- Hayır bu ilk olacak. İlk defa operasyonu yurt dışında gerçekleştireceğim.
- Operasyon büyük ihtimalle 4 gün sürer. Çatışma olmayacak sadece adamlar hakkında bilgi toplayacağız ve geri Türkiye'ye geleceğiz. Bilgi toplamak için Tolga bizim için sahte kimlikler çıkardı. İkimiz iş yemeği için yarın akşam bir restoranda gideceğiz.
Şirketin sahibi olan adam Türkiye'den kaçmış bir çocuk katili.
Ayaz birden durdu. Dosyadaki adamın resmine olan bakışları yoğunlaştı.
Sanki kahverengi gözleri siyaha bürünüyor gibiydi.
- Demek çocuk katili. Kaç çocuk öldürmüş ve bu çocuklar hakkında bir bilgi var mı elimizde?
- Şuan elimizde olan bilgilere göre on yedi tane çocuk öldürdüğünü biliyoruz.
Elindeki dosyayı açtığımda on sekiz çocuğun olduğu yazıyordu. Ama resim olarak on yedi çocuk vardı.
- On sekiz çocuk öldürmüş ama on yedi tane çocuğun fotoğrafı var.
- Aslında dosyada yazdığı gibi on sekiz çocuğu öldürmüş ama on sekizinci çocuk hakkında bir şey bulamadık o yüzden şuan hedefimizde on yedi çocuk var.
- Neden ölen çocuklar hedefimizde ki?
- Çocukların cesetleri ne zaman bulundu haberin var mı?
- Yok.
- On iki gün önce eski bir inşaat alanının beş yüz metre yakınında bulundu.
- Hepsinin cesedi de aynı yerde mı bulundu?
- Evet aynı yerde yan yana gömülmüşler ve olay yeri inceleme ekibi gelip otopsiye götürdüler.
Çocuklar yirmi beş gün önce oraya gömülmüşler.
Ayaz'ı dinledikçe kötüleştiğimi hissediyordum.
Bir insan neden çocukların hayatına kıyardı ki.
Gözümden gelen yaşı hızla elimin tersiyle sildim.
Başımı kaldırdığımda Ayaz'ın bana baktığını gördüm.
- Peki on sekizinci çocuğun ölüm zamanı diğerlerinden farklı mı?
- Farklı, hem de aralarında çok büyük zaman var.
- Ne kadar bir zaman söz konusu?
- İncelemeye göre çocuk on sekizinci öldürülen çocuk diyoruz cesedi sonradan bulunduğu için. Aslında ceset de denemez.
- Nasıl yani?
Ayaz'ın elleri yumruk oldu.
- Çocuğun kemikleri bulundu.
Çocuk altı veya yedi yıl önce öldürülüp gömülmüş.
- Ne!
Korku bütün bedenimi sarmıştı.
Nasıl böyle bir canilik olabilirdi.
Ayaz derin bir nefes alıp kahvesini içti.
- Tamam Ayaz bu kadar yeterli. Moral bozmayalım.
- Haklısın.
Elimdeki dosyayı bitirmiştim.
Ardından kahvaltı etmeye başladık.
- Sofrayı sen mi hazırladın?
Ayaz başını kaldırdı.
- Evet beğendin mi?
- Bayıldım her şey çok güzel olmuş.
- Kiraz kekten yemedin.
Kekten bir dilim aldım ve tabağıma koydum.
Bölüp yemeğe başladım.
- Nasıl olmuş?
- Ayaz bu kek efsane! Annen mi yaptı?
- Hayır.
- Kim yaptı öyleyse.
- Ben.
Birden durdum.
Bakışlarımı ona çevirince başını başka yöne çevirdi.
- Sen kek mi yaptın?
- Evet ne var bunda.
Kıkırdadım. Çok komikti sjsjsjs.
- Niye gülüyorsun.
- Ne bileyim senin gibi birine bakınca böyle tehlikeli duruyorsun. Kek yapacağını düşünmemiştim.
Ayaz bana garip garip bakınca birden kendimi tutamayıp gülmeye başladım.
- Ahahahaha!!!
- Neden gülüyorsun ya!
- Çok komik puahaha!!!
Ayaz'ın sıfatını gördükçe gülesim geliyordu.
Gülmeye devam ederken Ayaz tebessüm ederek konuşmaya başladı.
- Bu ev ilk defa bir gülme sesi duydu.
Durdum.
- Nasıl yani?
- İlk defa birisi bu evde güldü.
- Sen hiç gülmedin mi bu evde?
- Hayır. Gülmek için bir sebebim yoktu.
- Şuan var mı?
- Var gibi.
- Ne?
- Ya Kiraz bugün çok soru sordun. Bak saat bir buçuk hazırlan havaalanına gideceğiz.
- Tamam.
Karnımız doyduktan sonra hemen sofrayı topladık ve hazırlanmaya yukarıya çıktık.
- Ayaz benim kıyafetlerim evde.
- Sen gece uyurken bedenine göre kıyafetler aldım geldim.
- Gerek yoktu.
- Gerek yok muydu?
- Ya tamam vardı teşekkürler. Ben sonra sana kıyafetlerin parasını öderim.
- Gerek yok ve sakın ısrar etme.
- Tamam sinirlenme ya.
Odalarımıza gidip üstümüzü giyindik.
Bavullarımı hazırladım. Silahımı da bavuluma koydum.
Üstüme siyah bir t-shirt ve ceket altıma ise siyah eşofmanımı giyindim.
Altı saat uçakla gideceğimiz için süslenmeye gerek yoktu.
Rahat giyinmiştim uyurum diye.
Odadan çıkınca kendi odasından çıkan Ayaz' ı gördüm. Üstünde takım elbisesi ile güneş gözlüğü vardı.
- Ya ben acaba başka bir şey mi giyinsem?
Ayaz anlamayan gözlerle bana baktı.
- Neden ki?
- Ne bileyim sen böyle şık giyinmişsin ben eşofman falan giyindim.
- Boş versene zaten biz bize olacağız. Zaten uçak merkezin özel uçağı.
- Biz bize derken sadece ikimiz mi?
- Hayır. Sen, ben, Tolga, Efsun, Yusuf ve Ezgi. Altı kişi olacağız. Bu arada Yusuf
yeni gelen çaylak onun ilk deneyimi
olacak.
- Tamam ve Ezgi mi gelecek cidden?
- Evet neden sordun?
- Ezgi'den gıcık aldım ya. Kendini bilmiş birisi. Yaşı benden büyük diye kendini bir şey sanıyor.
- Boş ver zaten onlar bizi uzaktan izleyecekler. Asıl görev ikimizde.
- Baş rolüz desene sjsjsj.
- Aynen baş rolüz.
Bavulları indirip arabaya yükledik. Ayaz şoför koltuğuna oturunca bende yanına oturdum.
Havaalanına doğru yola çıktık.
Havaalanına geldiğimizde bavulları arabadan indirip içeriye girdik.
Görevliler bavulları kontrol ediyorlardı.
Ayaz'a baktım.
- Ayaz bavul da silahım var.
- Benimde.
- Ajan kartlarımızı mı göstereceğiz?
- Bize o kartları boşuna mu verdiler?
- Off ne bileyim kafam karıştı.
Sıra bize gelince bavullarımızı görevliler kontrol etmeye başladılar.
Benimkini kadın Ayaz'ın bavulunu erkek güvenlik kontrol etmeye başkadı.
Kadın güvenlik büyük bavulu kontrol etmesi bitince içinde silah olan küçük bavulu açtı. Kıyafetlerimi bozmadan araları kontrol etmeye başladı.
Silahı görüp bana baktı.
- Bu sizin silahınız mı hanımefendi.
- Evet benim silahım.
- Yaşınız kaç?
- On sekiz.
- kimlik kartınızı alabilir miyim?
- Tabi ki.
Kartımı kadına verince yaşıma baktı.
- Bu silah neden sizde?
Ajan kartımı kadına uzattım.
Ayaz da erkek güvenliğe kartını uzattı.
Kadın kartıma bakınca başıyla küçük bir selam verdi.
Tebessüm ettim. Aynı şekilde erkek güvenlikte Ayaz'a selam verince bavullarımızı alıp uçağa doğru gittik.
Piste inince bizimkileri gördük.
Tolga üstüne takım elbise giymişti, Efsun beyaz bir kazak ve pantolon giymişti, yeni çaylak Yusuf ise üstüne beyaz bir gömlek ve altına siyah bir pantolon giymişti ve gayet yakışıklı görünüyordu ve tabi ki son olarak sıra Ezgi'ye geldi. Altına mini etek ve siyah tül çorap. Üstüne ise askılı kırmızı renk blüz giyinmiş ve makyaj yapmıştı.
Efsun da hafifte olsa makyaj yapmıştı ve güzel giyinmişti.
O sırada tek rahat giyinen ben...
Onlara doğru yürüyünce bavullarımızı görevliler uçağımıza yüklediler. Ertuğrul bana baktı.
- Ooo Kiraz bu ne şıklık.
- Tolga arkadaşım olsan bile kaşınma, karşında da komutanın olduğunu unutma.
- Tamam ya hem kötü bir şey demeyecektim ki her halinle şık olduğunu söyleyecektim.
- İyi bakalım.
Efsun yanıma geldi ve selam verdi.
- Komutanım çok güzelsiniz yine.
- Efsun ben senin komutanın değilim arkadaşınım. Ayrıca çok güzel olmuşsun.
- Yiaaaa tatlı mısın kızım sennn??!!!
- Ya o senin tatlılığın Efsun!
Birbirimize sarıldık sıkıca.
Ezgi bize baktı ve başını iki yana salladı.
- İşte bu yüzden ergenleri ajan yapmamalılar.
Efsun ile ayrılınca Ezgi'ye takmadan uçağa giderken sesli bir şekilde
- İşte bu yüzden egoistleri ajan yapmamalılar!
Dedim.
Ayaz'ın dudağı yukarıya doğru kıvrıldı.
Anlaşılan hoşuna gitmişti. Herkes uçağa bindiğinde boş bulduğum bir koltuğa oturdum.
Uçağın içi baya lükstü.
Ayaz benden önce bir yer bulup oturmuştu. Ezgi de gidip Ayaz'ın yanındaki koltuğa oturdu.
Ah, bu kız şaka yapıyordu.
Yanıma oturan Efsun ters ters Ezgi'ye baktı.
- Ya bu kız kendini ne sanıyor?
Efsun'un dediklerini dinlerken Ayaz'ın ne tepki vereceğine bakıyordum.
Ayaz yanına kimin oturduğuna bakınca Ezgi'yi görmesiyle ayağa kalktı,
Ezgi de hemen ayağa kalktı.
Ayaz konuşmaya başladı.
- Neden yanıma oturdun?
- Efendim yani....boş görünce oturdum.
Ayaz etrafa bakındı daha boş koltuklar vardı.
- Bir sürü boş koltuk var. Ayrıca sen kim
oluyorsun da yanıma oturmayı kendine layık görüyorsun! Ben senin amirinin
sen ise sadece bir ajansın.
- Efendim ama ben aynı zaman da sizin de ajanınızım. Kiraz da sizin
ajanınız olmasına rağmen ona gayet
iyi davranıyorsunuz.
Ezgi gerçekten kaşınıyor. Artık ajan da değildim komutandım komutan!
Ayaz Ezgi'ye sinirli bir şekilde baktı ve hepimizi şaşırtarak
- Sen Kiraz değilsin ama!
Dedi.
Vay be demişti cidden.
Ezgi başını bana çevirdi ve öfkeyle baktı.
Ben keyifli keyifli ona baktığımda Ayaz'a döndü.
- Amirim bana sırıtıyor!
- Kiraz daha fazla sırıt.
Ayaz'ın dediği şeyle kahkaha atmaya başladım.
Efsun ve Tolga da gülmeye başladı.
Hatta çaylak bile alttan alttan
gülüyordu.
- Ezgi çabuk buradan kalk ve Kiraz sen de yanıma gel.
Hemen kalkıp Ayaz'ın yanına gittim.
- Ezgi çantanı al ve boş bir yere geç.
- Kiraz bana emir verme...
- Ben senin komutanınım bu ne saygısızlık!
Ezgi çenesini kapayıp kalktı ve başka yöne gidip oturdu. Varya bu komutanlık çok işime yarıyordu.
Ayaz yerinden kalktı ve cam kenarını bana verdi.
- Sen seversin cam kenarında yolculuk yapmayı. Zaten ilk uçak yolculuğun.
- Sen nereden biliyorsun cam kenarında oturmayı sevdiğimi?
- Bu kadar soru yeter hadi otur artık.
Koltuğa oturunca Ayaz'da yanıma oturdu.
Tolga da Efsun'un yanına oturdu. Çaylağı da yanına oturtmayı ihmal etmedi.
Ertuğrul'a seslendim.
- Tolga senin şu sevgiline ne oldu?
- Ne olsun gayet iyiyiz her şey yolunda.
- İyi bakalım.
Bu sefer Efsun'a baktım.
- Efsun sen de yok mu bir şeyler?
- Yani sevgilim yok ama...
- Ama ne?
- Ama hoşlandığım birisi var tabi kötü bir yanıda var.
- Neymiş o kötü olan şey?
- Hoşlandığım çocuğun sevgilisi var ve bunu ondan hoşlandıktan sonra öğrendim.
- Senin için zor olmalı.
- Benim için üzülmeyin belki ileride bir şeyler olur.
- Hadi bakalım.
Bu sefer çaylağa dönündüm.
- Eee sen çaylak?
- Efendim benim tek aşkım işim.
- İşine düşkünsün yani.
- Evet efendim.
- Bana efendim demene gerek yok.
- Tamamdır.
Ayaz bana döndü.
- Ne demek sana efendim demeyecek. Herkes yerini bilsin!
Efsun araya girdi.
- Birileri kıskandı galiba.
Sonra Efsun'un yeni aklına gelmiş olacak ki gözlerini kocaman açtı.
- Amirin çok özür dilerim ağzımdan kaçtı!
Ben konuşmaya başladım.
- İstediğin gibi konuş Efsun komutanın izin verdi.
Ayaz'a bakıp gülümsedim.
- Pişman oldum seni komutan seçtiğime.
- İstersen istifa edeyim komutanlıktan.
- Hayır! Yani olmaz bir kere seçtim.
- Tamam.
Sonra Ayaz bana sordu.
- Eee Kiraz Hanım sizin aşk hayatınız nasıl, birisi var mı?
- Yok.
- Emin misiniz?
- Neden cevabımdan emin olmayayım?
- Hiç.
Ayaz'a döndüm
- Peki siz amirim?
- Ben ne?
- Sizin aşk hayatınız nasıl?
Meraklı gözler Ayaz'a döndü. Açıkçası bende merak etmiştim.
- Birisi var.
- Sevgiliniz mi var?
Efsun'un sorusuyla daha da merakım arttı.
- Yok ama olacak gibi.
Bu seferki soru Tolga'dan geldi.
- Peki o kız sizden hoşlanıyor mu?
Ayaz sırıttı ve oturduğu koltuğa rahatlıkla yayıldı.
- Hoşlanmak ne kelime Tolga, resmen abayı bana iyi yakmış.
Birden etrafı tezahürat sesleri doldurdu.
Ben ve Ezgi hariç herkes alkışladı.
Kendimi birden kötü hissetmiştim böyle olması normal miydi?
Boğazımda bir yumru vardı sanki, yutkunuyordum ama geçmiyordu.
Ayaz'ın gözleri beni dikkatlice izliyordu.
- Kiraz seni tanımasam benden hoşlanacağını düşünürdüm.
Ayaz'ın cümlesiyle kalbime bir acı oturdu.
Sanki kalbimde bir hançer vardı ve bu hançeri kalbimden çıkarmaya çalıştıkça daha fazla zarar veriyordu.
Zoraki bir şekilde gülümsemeye çalışarak konuştum.
- O zaman iyi ki beni tanıyorsun.
Ardından pilotun anonsuyla birlikte kemerlerimizi taktık ve uçak yavaşça havalanmaya başladı. Her şeyi unuttum ve kendimi ilk defa uçağa binme heyecanına bıraktım.
Çok heyecanlanmıştım. Ardından uçağın tekerleri yerden teması kesti ve havalandık.
Kendimi dün ki partiden dolayı hala yorgun hissediyordum. O yüzden uyumaya karar verdim. Gözlerimi kapatmadan önce Ayaz'ın hüzünle bana baktığını gördüm ve gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Karanlıktaki ışıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin