felix pov
sabah üzerimde hala varlığını hissettiğim durgun huzursuzluğumla uyanmıştım yine. hyunjin hala tamamen bana yapışılı bir şekilde uyuyordu, başını iyice boynuma soktuğundan dolayı saçları burnumu gıdıklıyordu.
onu uyandırmamaya çalışarak tek elimi saçlarına çıkarıp okşamaya başladım, hafif mırıltılarla burnunu boynuma sürtüp uyumasına devam etti. üzerimdeki durgunluğun sebebi neydi bilmiyordum ama ondan kurtulmak istiyordum.
bir süre daha hyunjin'in saçlarını okşadım, çıplak gövdesinde parmak uçlarımı dolandırıp nefes seslerini saydım, dudaklarımın ulaşabildiği her yerine öpücüklerimi dizdim. en sonunda hafif dokunuşlarım onu ürpertmiş olacak ki diken diken olmuş tüyleriyle başını kaldırıp bana baktı.
"günaydın sevgilim"
yeni uyanmış sesi o kadar derindi ki, içerisinde boğulmak isteyeceğim türden, ayın deniz dalgalarını çektiği gibi beni kendine çektiği türden. hyunjin'in akvaryumunda küçük bir balık gibiydim sadece.
bana gülümseyen yüzüne gülümsedim bende, eğilip yumuşak dudaklarına birkaç öpücük kondurdum. hem yataktan kalkmak istiyordum, hem de hyunjin ile beraber yatakta bütünleşmek istiyordum.
ona hala bi günaydın dememiş olduğumu fark etmişti sanırım, düzgün şekilli kaşları çatıldı hafifçe, yerinde gerneşip güçlü kollarıyla yüzüme yukarıdan bakmaya başladı.
"iyi misin sen, karnın nasıl oldu?"
nasıldım bilmiyordum, onunlayım diye iyiydim sanırım. sadece başımı sallamakla yetindim ama bu ona yetmemiş gibiydi.
"felix, gerçekten iyi misin bebeğim?"
gözlerindeki endişeli parıltılar tebessümüme sebep oldu hemen, dirseklerim üzerinde yükselip dudaklarına kapandım, onun üzerime eğilmesiyle de kollarımı sıkıca doladım boynuna. bir süre tatlı tadı damağımda kaydıktan sonra geri çektim kendimi.
"hyune.."
hyunjin yüzüme birkaç öpücük daha bırakıp geri çekildi.
"efendim güzelim?"
"ben jeongin'le görüşmek istiyorum"
kaşları bu sefer sinirle çatılsa da geri adım atmayacaktım. jeongin benim en yakın arkadaşımdı ve onu özlemiştim.
"felix..."
"hyunjin, sadece konuşmak için. artık eskisi gibi olmasak da... onun bana kırgın olmasını istemiyorum. hyunjin içim içimi yiyip bitiriyor sanki onu düşündükçe, o benim arkadaşım. küs olmak istemiyorum"
hyunjin içine derin bir nefes çekip başını salladı sadece. sonra üzerimden doğrulup beni de yakaladı bileklerimden, oturur pozisyona geçirtti.
"önce kahvaltı yapalım, sonra ben seni bırakırım tamam mı?"
hala tuttuğu bileklerimi baş parmaklarıyla okşayıp dudaklarına götürdü sonra, minik birkaç öpücük bırakıp burnunu sürttü. bende onu gülümseyerek onaylayıp göğsüne sokuldum.
"önce onu aramam lazım, buluşmak istediğimi söyleceğim. kabul edip etmemek ona kaldı ama... yine de kabul edeceğini biliyorum"
"herkesin senin için karşı koyamadığı yumuşak bir tarafı var"
hyunjin'in söylediğiyle gülmeden edemedim, gerçekten öyleydi. jeongin isterse benden nefret etsin, bana asla hayır diyemezdi.
bi müddet daha hyunjin'in göğsüne sokulu oturdum, hyunjin de huzursuzluğumun farkındaymış gibi beni öpüp kokladı sadece. sonra da kahvaltı hazırlamak için çıktı odadan, beni jeongin'le konuşmam için yalnız bıraktı.