GİRİŞ

118 7 2
                                    

Merhaba,

İlk hikayemle karşınızdayım.

İlk bölümler giriş niteliğinde olacak. Dolayısıyla gelişmeler 3. bölümden sonra başlayacaktır.

Eleştirileriniz benim için çok değerli, yani iyi veya kötü ne düşünüyorsanız yorum yaparsanız çoook mutlu olurum. Ancak o zaman, eksiklerimi kapatabilirim.

Umarım beğenirsiniz :)
Keyifli okumalar.

----------------------------------

Yine alarmın berbat sesiyle gözlerimi yeni güne açmıştım. Geceleri uyumak, gündüzleri ise uyanmak bilmeyen bünyem ne zaman çalışma hayatının temposuna ayak uydurabilecekti bilmiyordum ama savurduğum küfürler o zamanın çok yakın olmadığını gösteriyordu.

Yorgunluk ve uykusuzluktan şişmiş gözlerimi açabilmek adına uğraşırken, banyoya gidene kadar bir iki esneme hareketi yaptım ve aynanın karşısına geçtim. Daha geçen akşam duş almama rağmen saçım başım birbirine girmişti. Kendimi hiç yormadan hemen duşa attım. 5 dakikalık duştan sonra bornozumla mutfağa yöneldim ve cezveyi ateşe koydum. Birşeyler atıştırıp bakır cezvede pişen kahveyi çok beğenerek aldığım fincan takımına boşalttım ve kış bahçemin yolunu tuttum.

Tam yerime oturmuştum ki önemli bir eksiği farkettim. Yerimden hemen kalkıp dairemin kapısını açtım ve apartman görevlisinin her sabah kapıma bıraktığı gazeteyi alıp geri döndüm.

Aceleyle magazin ekini elime aldığımda kim kiminle, nerede, ne zaman, nasıl konulu küçük haberlerde gezindi gözlerim. Çok az bir süre sonra birden aklıma magazin ekine bakmamın asıl nedenini hatırladım. Bazen hiç olmadık heyecanları unutuyordum. Geçtiğimiz gece düzenlenen bir filmin galasında, başrol oyuncusu kızın giydiği elbisede çalıştığım modaevinin imzası vardı. Asıl önemli ayrıntı bana ait bir tasarımı ilk defa tüm gözlerin üzerinde olduğu bir kadının giymiş olmasıydı.

" GENÇ YILDIZ PELİN ÇİFTÇİ CÜRETKAR KIYAFETİYLE GÖZ DOLDURDU!"

Ah, bu gazetecilerin cafcaflı cümleleri yok muydu?

Mesleğime aşıktım, her detayda ince eler sık dokurdum ama tanınmak... Korkutucuydu. Kesinlikle.

Hadi biraz geri saralım.

Pelin modaevine ilk geldiğinde ağlamaktan gözleri şişmişti.

Gala tarihi bir ay öne çekilmişti ve Pelin işlerinin yoğunluğu sebebiyle dikim için çok az zamana sahipti. İlk gala, ilk heyecan olunca da hazır elbise giymek istemiyordu. Onu o halde gördüğüm an içim sızlamıştı ve hoop lise mezuniyet balosuna dair anılarıma gömülmüştüm.

Ben hatıra denizimde bir o yana bir bu yana savrulurken modaevinin sahibi, nam-ı diğer patronum Selma Hanım koluma dışardan nazik görünen ama balyoz kuvvetindeki dürtmelerinden birini bana hediye edip beni bulunduğumuz zamana döndürmüştü.

Pelin'e rahatlatıcı bitki çaylarımdan birini yapmak için mutfağa giderken yine 3 yıl boyunca çözmeyi başaramadığım Selma Hanım'ı analiz etmeye koyulmuştum. Bir tutam İngiliz Kraliyet Ailesi mensubu Selma, bir parça kız lisesi müdiresi Selma, iki-üç damla Ege'de bir sahil kentinde kendisine küçük bir dünya kurmuş eski hippi Selma ve biraz da çay-çekirdek eşliginde dedikodunun dibine vuran mahallenin ablası Selma... Bu tarifte eksik olan daha bir sürü şey vardı ama bitki çayı hazırdi ve benim biraz daha düşünmeye vaktim kalmamıştı.

Mutfakten çıkarken mutfak ve temizlik işleriyle ilgilenen Sevil Abla'yla burun buruna geldik.

"Bak Melek, bir daha birşey lazım olduğunda bana söyle güzel kızım, tamam mı?" dedi hafif sitemkar şekilde. Derdi bana iş yaptırmamak değildi. Obsesif kompulsif Sevil Ablamız mutfağına müdahale edilmesinden nefret ederdi.

HERŞEY YOLUNDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin