Biletler

168 34 124
                                    



Gökyüzünün berraklığı, o sapsarı güneş, iç açıcı manzara, bana özgürlüğü vadeden bir dünya... Gözümün önünde olan tüm bu şeyler beni mutlu etmeliydi. Önceden mutlu edeceğini düşünürdüm en azından.

Mutlu değildim çünkü öncesinde yaşadığım dünya kadar duygularım da kısıtlıyordu ruhumu, bedenimi. O adamı seviyor olmasaydım, böyle çabuk üzülüp içine kapanan biri olmasaydım şu an kendimi bu odaya hapsetmek yerine bu güzel manzaranın içinde mutlu olabilir, arkadaşımla dilediğimce bu yeni dünyayı keşfe dalabilirdim. Oysa ben, asık suratımla, hâlâ bu sabah uyandığım odada mutsuz mutsuz oturmuş, dahil olmak için asla uğraşmadığım bu manzarayı izliyordum.

Ansızın havalanan bir kuş sürüsü görünce durup düşündüm. Onların da duyguları var mıydı? Varsa nasıl böylesine özgür olabiliyorlardı? Nasıl her yerden, her şeyden bağımsız bir biçimde oradan oraya özgürce uçabiliyorlardı? Hayır, duyguları olmamalıydı. Olamazdı.

Başımı çevirip sehpanın üzerinde duran kahvaltılıklarla dolu tepsiye baktım. Ben odadan çıkmak istemeyince Tarık, benim için hazırlayıp getirmişti ve getireli neredeyse iki saat oluyordu. Dokunmamıştım hiçbirine. Bir lokma olsun yemek istememiştim. Tarık odaya dönünce beni bunun için azarlayacaktı fakat umrumda değildi.

Ağrıyan karnımı ova ova banyo kapısına doğru yürüdüm. Arkasındaki küçük banyoyu daha önce keşfetmiştim.

Tam kapıya varmak üzereyken Tarık odaya girdi. Kaç yıllık arkadaşlığımızdan, samimiyetimizden değildi odaya böyle dalması, kapı çalma huyu hiç olmamıştı. Bunun sebebi, küçüklüğünden beri üç erkekten ibaret bir ailede yaşaması olabilirdi. O tarz bir hassasiyetleri yoktu hiçbirinin; bunu biliyordum.

"Neredesin iki saattir," diye sordum merakla. Kahvaltıyı odaya bıraktıktan sonra işleri olduğunu söyleyerek gitmişti. Ben, Kamer'le kavga etmelerinden korkmuştum ama öyle bir şey olmamıştı. Kamer'in yüzüne kapıyı çarpmamdan sonra gidip onunla yaptığı tartışma, umuyordum ki, yetmiş olmalıydı.

"Kocanın işleriyle uğraşıyordum, Beyefendi."

Anlamayarak baktım ona. Bunu fark edince tekrar ayırdı kalın dudaklarını.

"Kamer itinin menajeriyim ya! Onunla ilgili takip etmem ve ilgilenmem gereken şeyler vardı."

Yüzümdeki anlamazlık meraka dönmüştü. Bu işe neden böyle canla başla asılıyordu ki ve nasıl bu olanları sorgulamadan böyle uyum sağlamıştı? Her zaman uyumlu bir yapısı olsa da bu kadarı fazla geliyordu.

"Sen bu işe ne çabuk kaptırdın kendini? Şuradan nasıl kurtulacağımızı düşünmek yerine ciddi ciddi onun menajerliğini mi yapacaksın gerçekten?" Dayanamayıp sormuştum.

"Neden kurtulmaya çalışayım ki? Burada sahip olduğumuz şeyleri görmüyor musun? Hem her ne kadar o adamdan nefret etsem de onun için yaptığım bu işin bana neler kazandırdığını banka hesabıma girince gördüm. Bu işi sürdürebildiğim kadar sürdüreceğim."

Şaşırmıştım. Tarık garip davranıyordu. Böylesine sevmediği biri için çalışabilecek biri değildi o. Üstelik bir ailesi, bir düzeni vardı. Tüm bunları böyle arkasında bırakamazdı.

"Sahip olduğumuz şeyler ne, Tarık? Para mı? Ya ailelerimiz ne olacak? Onları hiç düşünmüyor musun?"

Gözlerinde ansızın beliren ışıltı beni onun hakkında ufak bir tereddüte düşürmüştü. Gözlerindeki ışıltıya dişlerinin ışıltısı da eklendi kocaman güldüğünde.

Seninle Özgürlükte (B×B) (mpreg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin