Issız koridorlar,
soğuk duvarlar ve beyne işleyen makine sesleri...
Duyduğun tek ses kalbinin atış sesi ve soluk alıp verişlerindeki göğüs kafesinin hareketliliği oluyor.
Kapalı duran göz kapakların giderek ağırlaşıyor.
Gözler duyguların alevlendiği yerdi. Tonlarca duyguyu taşımak ise ağır gelirdi.
Sana tanınan alanla sınırlıdır dünyan. Sıkışıp kalırsın bir fanusun içine. Sıkışırsın kuş misali kafesin içine. Hastaneler hep bana böyle hissettirirdi. Mucizelere şahit de olmuştu belki bu koridorlar ama kokusunda mayhoş acılar kol geziyordu. Tek hatırladığım kulaklarımı dolduran canhıraş feryatlardı.
Yine aynı hislerle çevrelenmiştim ama neden? Neden açamıyordum gözlerimi? Kafamın içinde bir ses uğulduyordu. Biliyordum, tanıyordum ama yanıtlayamıyordum,dilim lal olmuştu.
O sesin sahibi yaklaşıyordu bana, elini uzatıyordu. Tutmak için her hamle yaptığımda o el benden giderek uzaklaştı. Yakalamak istedim, peşine düşmek istedim. Ayaklarım mıhlanıp kaldı.
Bir nehrin kenarındayım. Berrak su kaynaktan çıkarak akıntıya karışıyor . Nehrin kıyısında masmavi çiçekler var. Önce işittiğim sesin sahibi yine beliriyor. Nehrin kıyısındaki çiçeklere ilerliyor. Mavi çiçeklerden toplamaya başlıyor ama uzanamıyor. Zorlukla çiçeği alıyor lakin akıntıya kapılıyor. Sürüklenip gözden kaybolmadan çiçekleri ellerime atıyor. O vezinsiz ses ile dolup taşıyor nehir.
"Vergisse mein nicht ! - Unutma Beni- "
Adin...
Ense kökümde şiddetli bir ağrı hissediyordum. Kurumuş dudaklarımdaki kıpırtıyı hissetim. Bir şeyler söylemiş olmalıydım ama dudaklarım ve zihnim ayrı işliyordu. Ne dediğimi bilmiyordum. Gözlerim ağır ağır açıldı. Bulanık bir insan görüntüsü, üzerime eğilmiş, gözüme ışık tutuyordu. Görüntüm netleşince üzerime eğilmiş olan kişinin bir doktor olduğunu anladım. Bana ne olmuştu? Hiçbir şey hatırlamıyordum. Görüntüler çok silikti. Sonra Burçak'ın sesini duydum.
"Nevra, şükürler olsun sonunda uyandın.'' Yorgunluktan göz altları mosmor olmuş, ağlamaktan -muhtemelen- gözleri şişmişti. Üzerinde pijama vardı. Evet, yanlış görmüyordum.Pijamasının üstünde de siyah bir hırka vardı. Topladığı saçları darmadağın olmuştu. Her zaman renklendirdiği dudakları solgun ve çatlamıştı. Yaşayan bir ölüden farksız görünüyordu. Bana ismimle hitap etmişti. Asla ismimi söylemezdi. İsmimi söylediği anlarda ise onu tedirgin edecek olayların eşiğinde olurdum. Benimle ilk tanıştığı an adımı kırk defa söylememe rağmen bana Nevim diyordu.
Yattığım yataktan kalkmaya çabaladım. Avuç içlerimi yatağa dayayarak oradan destek alıp yattığım yatakta doğruldum. Doğrulmamla Burçak'ın elleri belimi buldu. Doğrulduğum yatağa nazikçe beni geri yatırdı. Doktor hala odada yatağın sağ tarafında elinde bir dosya ile duruyordu. Dosyayı uzun bir süre inceledikten sonra yatağın önünde duran tekerleri olan masaya bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ervah / Mazi
Novela JuvenilAynanın aslında iki yüzü vardır. Birisi bakmayı, görmeyi tercih ettiğimiz yüzü diğeri ise kaçtığımız, saklandığımız yüzüydü. Nevra aynaya baktığında korkularını görüyordu. Göz pınarlarını korku kaplıyordu. Lavlara atılmışçasına bir sızı... Bu...