sekiz

238 36 30
                                    

"Minho?"

Minho derin bir nefes verdi, dudaklarını birbirine bastırırken sadece iki sandalye ve bir masanın olduğu bu geniş odanın en köşesinde dikilen arkadaşına baktı. Yanakları ıslaktı.

Ona kızmadan önce, yapması gereken en büyük şeyi yaptı. Birkaç adım atıp Chris'in önünde durdu, kollarını açtı. Sarışın kıvırcık saçlı adam bir saniye dahi beklemedi. En yakın arkadaşına sıkıca sarıldı.

Neden sonra Minho, ondan ayrıldı. Sorgulayan, sinirden kızaran kulaklarını umursamadan, sesinin dışarı gitmeyeceğini bilerek bağırdı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen amına koyayım?!"

Chris ne yaptığını biliyormuş gibi sustuğunda gümüş saçlı genç adam aynı hiddetle devam etti.

"Derdin ne?! Ne diye görüşmeleri reddediyorsun?"

"Çocuk seni görmek için kaç gündür kafayı yiyor. Ne istiyorsun Chris?!"

"Minho, lütfen-"

"Hayır," diyerek sözünü böldü. "Şimdi Felix'i çağıracağım ve siz-"

Minho söylediğini yapmak üzere bedenini çevirdiğinde Chris dirseğini kavrayarak onu sertçe durdurdu. "Yapma şunu! İstemiyorum diyorum."

Ona göre biraz daha uzun kalan Minho, arkadaşına bakıp sinir ve bitkinlikle yoğurulan bir iç geçirdi. "Aptal mısın? Gerçekten soruyorum," dedi. "Ne, derdin ne?!"

Chris ondan uzaklaştı, beceriksizce çektiği sandalyeye bıraktı kendini. "Sana böyle yap dememiştim." diye söylendi.

Üzerindeki mahkum üniformasını, ona adanmış numarayı inceledi: 3025. Ona artık böyle sesleniyor olmalılardı ve Chris, çökmüş gözleri her ne kadar berbat halde olduğunu haykırıyor olsa da buradan kurtulmak için atacağı tek adıma tereddüt ediyor nitekim kardeşinin yüzünü bile görmek istemiyordu.

Minho ona böyle ulaşamayacağını bildiğinden kendine hakim olmaya çalıştı. Masanın yanındaki boş sandalyeye de o oturdu.

"Sorun ne Chris?"

Arkadaşı bir saniyeliğine ona kaldırdı gözlerini. Bakışlarında çaresizlik kırıntılarını seçebilmek zor değildi.

Ancak sonra, "Bir sorun yok," dedi yumruğunu sıkarak. Gözleri Minho'da değil, masada dolanıyordu. "Senden istediklerim dışında başka bir uğraşa girmemeliydin."

"Başka uğraş dediğin şey, senin için karşı dava açmak isteyen kardeşin mi?" diye sordu alayla.

Chris reddeder gibi başını iki yanına salladı. "Git, Minho. Her ne yapıyorsanız bırakın, kendi cezamı çekeceğim."

Gümüş saçlı adam ona bakıp hayretle nefes verirken Chris ayaklandı. Minho'nun birkaç dakika önce girdiği kapının çaprazında kalan pencereli metal kapıya ilerledi.

"Hayır," dedi Minho. "Mantıklı bir açıklama sunmadan gidemezsin."

"Buraya gelmemeliydiniz."

Chris yumruk yaptığı elini kararlılıkla kaldırdığında diğeri ona yetişti, "Bir dakika," diye bağırdı. "Tamam avukatı unut. Ama sadece bir dakika Felix'i gör tamam mı? Bunu onun için yapamıyorsan bile, bana borçlusun. Benim için yapacaksın."

Sarışının bedeni gerildi, kapıya uzanan yumuk parmaklarının eklemleri fark edildi.

"Olmaz." diye mırıldandı.

"Lanet olsun Chris! Neler oluyor, neden bu kadar aptalca bir inada bindiriyorsun?!"

Chris orada, sırtı arkadaşına dönük biçimde dikilmeye devam ettiğinde Minho güldü.

sun may shine - minlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin