Kim Seungmin, elindeki dosyayı ahşap masaya sertçe bıraktığında genç adam tüm dikkatini ona çevirdi. Aynı haftada ikinci defa görüşüyorlardı ve bu zamanlar, gardiyanı oldukça şaşırtıyordu.
Çünkü 3025 numaralı mahkum, öncesindeki gibi değildi. İtiraz etmeden, nitekim gözle görülür bir heyecanla buluşma odasına gidiyordu.
"Ne oldu?"
"Buldum." diye heyecanla konuştu.
"Ne?"
"Yalan söyleyebilir misin?" dedi cevaplamak yerine.
Chris, nereye varmaya çalıştığını o anda çabucak anladı. Avukatının aydınlanmış güzel suratına doğru genişçe, hafif bir alayla gülümseyip söyledi.
"Burada olduğumdan beri söylüyorum zaten."
***
"...halinde dozajı hakkında yeniden konuşuruz."
Adam kafasını salladı, kurulduğu koltuktan kalkıp doktorun uzattığı reçeteyi aldı. "Teşekkürler Bay Lee."
Gümüş saçlı genç adam, danışmanını dışarı geçirene kadar yüzüne belli belirsiz, zoraki bir tebessüm yerleştirmişti. Nihayet, üzerindeki açık renkli ceketi çıkardı, suratı sabahki donukluğuna geri döndü. Sekiz gündür yapadurduğu rutinini tekrarlama vakti gelmişti.
Yalnızken zamanını ancak böyle öldürebiliyordu.
Christopher'la görüşmelerinin üzerinden bir hafta kesin geçmişti. Bu süreç boyunca gelişmeleri günaşırı, Seungmin'den öğreniyordu. Anlaşılan Avukat Kim, bu meslek çerçevesinde isteyebilecekleri en başarılı kişiden başkası değildi.
Yani, her şey yolunda gidiyordu.
Lee Minho, kol saatini döndürüp okudu: 12.08. Bu seans beklediğinden kısa sürmüştü demek ki. Az da değildi, bir saat sayılırdı. Oturup dosyalarındaki anamnezleri kontrol etmek, randevuları düzenlemek veya muhasebelerini yapmak için henüz erkendi. Pek doğrusu, bunu şu vakit yapmayı hiç istemiyordu.
Merdivenlere ilerleyip gürültü çıkarmamaya özen gösterircesine üst kata çıktı. Lavaboyu, banyoyu, kendi odasını tek tek es geçti. Tanıdık ama günlerdir aralanmayan o kapının önüne geldi. Kolu kavrayıp indirdi.
Yatağın bıraktığı gibi düzenli kalması, göğsünün içinde gizlenen bazı duyguları dürtmüştü. Misafir odası diye kullanmaya niyetlendiği bu odanın, aniden çıkagelen bir misafirin yatak odası olacağını kendi de tahmin etmemişti çünkü. Bu yüzden şimdi, o davetsiz misafir evinden ayrıldığında, eski varlığını özlüyordu.
Zira Felix, ağabeyiyle olan ikinci bir görüşmesinde, Chris'in iznini alarak onun küçük dairesine taşınmaya karar vermişti.
Minho ikisine de tek kelime edemedi. Gitmekte özgürdü ve elbette ki, sonsuza dek yanında yaşayamayacağını biliyordu.
Yapabileceği yegane şey, Felix'in herhangi bir bahaneyle bu eve tekrar tekrar girmek istemesini dilemekti. En basitinden, hikayelerinin başında olduğu gibi, yeniden danışman ve danışan olmalarını umdu. Aralarında buz gibi bir resmiyet olacaksa bile Felix Bahng'ın, Lee Minho'nun hesabına atacağı bir maille ofisine gelmesini istedi.
Çilli genç, geniş çantasıyla dış kapıdan çıkmadan önce koşup ona sarılmamış olsa Minho belki, onun zayıf bedenini bedeninde hissetmeyi yine yeniden istemeyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sun may shine - minlix ✓
Fanfic"senin işin bu değil mi zaten? insanlara acılarını anlattırıp sonra da ilaç yazmıyor musun?" [psikolojik, dram] [01.12.23 - 19.06.24] [önceki ismiyle; you're on your own, kid - minlix]