dokuz

276 36 22
                                    

Okuma gözlüğünü kulaklarının üzerinden sert bir hareketle aldı. Soluna doğru, masasına bıraktı. Kadının anlattığı her bir kelime kendini tekrar etmeye başlamıştı. Dişlerini sıktı.

"...eğer ondan bana bir adım gelseydi, ben de gitmez miydim?.. Ama bir yandan da haklı. Evet, evet... Sorunluyum, değil mi Bay Lee?"

Bay Lee duygu seçilmeyen gözlerini ona kaldırdı. Nihayet kendini sonuçlandırmasına sevinmeli veya şaşırmalıydı. Bu tepkiler danışmanından yine yeniden güzel dönüşler alabilmesini sağlardı belki. Fakat Minho tenezzül etmedi. Zira kadındaki bipolar bozukluğu ilk seanstan tespit etmiş, onunla bunu baz alarak terapi yapmıştı.

Şimdi, danışmanında farklı olan şey, ikili koltuğa uzanarak konuşuyor olması hariç, durumunu benimseyip sıkıca kucaklıyor oluşuydu.

"Önemi yok," dedi Doktor Lee. "Karşılıklı çözüme ilerlediğimiz bu yolda, yapmanız gerekenin büyük kısmını az önce yaptınız."

Kadın yattığı yerden göremiyordu, hızla doğrulup gümüş saçlı adama baktı. İfadesi aynı donukluğu taşısa da gözlerindeki değişim uzaktan dahi belliydi. "Ne," diye anlamsızca sordu. "Ne olacak şimdi?"

Minho önündeki notları kısaca inceledi. Temiz bir sayfa çıkardı. "Bir şey olmayacak..." Bu kez onu karalamaya başladı. "Yine yanınızda olacağım."

Kadın ıslak göz altları, aklında dolanan kocası ve karnında yeni yer edinmiş bebeğinin fikri arasında minik bir zafer tebessümü etti. Bakışlarını Bay Lee'den ayırmıyordu.

"Alın lütfen," dedi az önce yazıp çizdiği kağıdı kısa boylu kadına uzatırken. "Bu, haftaya kadar yapacaklarınız." diye de açıkladı kağıttaki beş farklı maddeyi.

Kadın geniş bir gülümseme, aralıklı duraklamalarla okudu hızlı ama özenli olan el yazısını. Bu, kontrolünü kaybettiğini düşündüğü her an için farklı bir yönergenin kısa versiyonunu barındırıyordu. Titreyen parmakları kararlılıkla gerildi. Bay Lee'nin gösterdiği şekilde uçmaya cesaret etmeliydi artık.

"Teşekkür ederim," dedi kadın maşası bozulan tutamlarını geriye tarayıp şapkasını takarken. Elini açıp öne uzattı. Her nedense ikisi de bunun son seanslardan biri olduğunu anlayıvermişti. "Bana çok yardımcı oldunuz. İyi bir doktorsunuz Bay Lee."

Minho dudaklarını birbirine bastırarak gülümsedi, başını hafifçe öne eğdi. Uzatılan eli kavradı ve ofisin dışına kadar ona eşlik etti.

Genç adam, yeniden yalnız kaldığında, bilgisayarındaki ajandayı tek tıkla açıp bugünkü Bayan Park'ın randevusunu haftaya aynı güne çekti. Bundan sonraki günlerini boş bıraktığı için gergindi. Belki de reklam yaptırmalı, adını daha çok insana duyurmalıydı.

Bu düşüncelerinin arasında, gözleri ofisin tavanında takılı kalmadan hemen önce, yukarıdan gelen gürültülü bir ses duydu. Tek hareketle kalkıp merdivenlere fırladı.

Yatak odasına herhangi bir izin almadan, veyahut geldiğini belli etmeden girdi.

"Felix?!" diyerek aralarındaki mesafeyi kapadı.

Gencin odadaki çift camlı pencereye uzanmak üzere havada asılmış elini, bir anda kendi avcunun arasına yerleştirdi. Onun gibi yere, hemen önüne çökmüştü. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Kendisini görmüyor olsa bile yüzüne bakmasını sağladı. Terli alnına yapışmış dağınık uzun sarı saçları, genişlemiş göz bebekleri ve havaya olan açlığıyla aralanmış dudaklarını fark etti önce. Ardından yatak ve odadaki dağınıklığı.

Uyanmak zorunda kalmıştı.

"Felix? Beni duyuyor musun?"

Ne olduğunu tahmin etmesi zor değildi. Eline aldığı minik elini bırakmadan kolunu uzattı, çekerek sürgülü pencereyi çabucak açtı. İçeriye soğuk hava dolarken Felix'in ellerini sıkan parmaklarını ve bulunduğu yeri hissedebilmesi için derince bir çabaya koyuldu.

sun may shine - minlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin