Soobin gece yarısı eve gelmişti. Ona kapıyı açan teyzelerimden birisiydi. Bir anda odama dalmış ve yatağımın içinde acılar içinde kıvranan bedenimi kolları arasına almıştı. Aşırı derecede terlemiştim ve saçlarım alnıma yapışmıştı. Umursamadı. Endişeliydi. Görebiliyordum.
"Yeonjun," Eliyle ateşini kontrol etti. Uzanıp alnıma soğuk dudaklarını bastırdı. "Gidelim." dedi aceleyle. "Hemen hastaneye gidelim."
Beni kucağına aldı. Kollarım usulca omzuna dolandı. Teyzelerimden birisinin üzerime ceketimi örttüğünü fark ettim. Soobin ondan ayakkabılarımı isterken bizimle arabaya kadar gelmesini söyledi.
Beni arka koltuğa bıraktı. Kendisi şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdığında hala benimle konuşmaya devam ediyordu. "Bebeğim, iyi olacaksın. Endişelenme." Endişelenen kendisiydi.
"Biliyordum." dedi sinirlenirken. "Bir şeyler olduğunu biliyordum. Hiçbir omega böyle olmaz Yeonjun. Hiçbiri kızgınlık zamanında bu kadar ağrı çekmez. Neden daha önceden gitmedik!"
"Soobin," dedim geldiğinden beri ilk defa onunla konuşurken. "Beni geriyorsun." Hemen sustu. O sinirlendikçe benim ağrım daha çok artıyor gibiydi. Bu yüzden en iyisi sessizce hastaneye gitmekti. Öyle de oldu. Beni hastaneye götürürken hiç konuşmadı. Ben sadece ağrım yüzünden sızlanıp durdum ve en sonunda sadece Soobin'in beni kucaklayarak arabadan indirdiğini hatırlıyordum.
-
"Uyandı!"
Gözlerimi yavaşça açarken bulanık görüşüm bir anlığına başımı döndürdü. Birkaç kez gözlerimi kapatıp açtım bu sırada duyduğum ses tanıdıktı.
"Ben doktoru çağırayım."
Kapı açılıp kapandı. Birisi odadan çıktı. Görüşüm gitgide netleşirken kafamı yana çevirmemle Soobin'i gördüm. Yanı başımda beni bekliyordu. Elimi tutan elini hissettim. Yüzündeki endişeyi, korkuyu ve ne kadar üzüldüğünü. Hepsini okuyabiliyordum.
"Yeonjun, benim Soobin." Onun alfa kokusu bedeninden dışarı taşıyor ve beni güvende hissettirmek için tüm odayı sarıyordu. Başka bir koku yoktu. Sadece onunki vardı.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Eli yüzümde, sıcacık yanaklarımı okşuyordu.
"Daha iyiyim." diyebildim. Yine de yorgun ve halsiz hissediyordum. Her şeye rağmen belli etmemeyi tercih ederdim.
Soobin bana yaklaşarak alnıma bir öpücük bıraktı. Saçlarımı geriye tarayarak okşadı. Onun aksine güçsüz olmak beni kötü hissettiriyordu. Aciz ve çaresiz. Bir omega her zaman bir alfaya ihtiyaç duyardı. Her anında ve her şeyde. Ama ben alfaya bağlı olmak istemiyordum. En azından Soobin ile tanışana kadar öyleydi.
Bu hayat bir omega için zordu. Yaşanılmazdı. Eğer alfan yoksa ezilirdin. Onun aksine kendine uygun bir alfa bulmak bile zordu. Soobin'i Tanrı mı göndermişti bilmiyordum ama, kim olursa olsun onun beni sevdiğini bildiğim için mutlu hissediyordum.
"Uyanmışsın." dedi içeriye giren yaşlı doktor. "Kendini iyi hissediyorsan hemen durumundan bahsetmek istiyorum. Çünkü bu beklememesi gereken bir durum. Fazla zamanın yok."
Korktum. Fazla zamanın yok derken ne demek istiyordu? Aniden öleceğimi düşündüm ve tüm bedenim kaskatı kesildi. Soobin bunu hissetti. Kokusu arttı ve bedenimi rahatlatmaya çalıştı.
Soobin öne atıldı. "Doktor, bence önce bana söylemelisin. Dışarıda."
Doktorun bakışları değişti. Soobin'e imayla, "Sen onun alfası mısın?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benim gençliğim- yeonbin (omegaverse)
Teen Fiction"Tek başıma, küçük bir koltuğun üzerinde kıvrılmış senin uyumanı beklerken bir kere bile sana dokunmak için o odaya gelmedim. Bana güvenmek için çok fazla sebebin var ama sen hepsini görmezden geliyorsun."