ben cok iyi bir kurgu buldum biliyo musunuz bulup bulup hicbirini yazmiyorum ama buluyorum yani bu da bir calisma ornegi bence
buraya ne yaziyoduk yorum istiyoduk bol bol etkilesim istiyoduk bol bol etkilesim gelirse sonraki bolumlerde NEEEEEEE olacaginiza soz veriyorduk cunku aklima cok iyi bir sey geldi hem de cok cok uzun zaman sonra degil yakin zamanlarda ANANI SIKEYIM NEEEE olacaginiz seyler geldi lutfen yorum okuyayim mi lutfen lutfen lutfen lutfen lutfen
***********************
kraliçenin parmakları kıpkırmızı elmanın üstünde dolaşmaya devam ederken açılan kapının sesini duyduğunda bakışlarını elmadan çekse bile parmaklarını önündeki elmadan çekmemiş ve ona doğru yürüyen kadına bakmaya başlamıştı.
"favorin kuzey topraklarına varmış bile." hyeri'nin jisoo'yla dalga geçercesine konuşmasından sonra jisoo yeniden elmaya döndüğünde hyeri hiçbir cevap alamamasıyla beraber konuşmaya da devam eden kişi oldu. "eminim kardeşin ona çoktan bin bir türlü işkence yapmaya başlamıştır."
"sanmıyorum." kraliçe jisoo kuzey'in kraliçesi değildi, aksine batı'nın çok daha zengin ve iklim bakımından çeşitli topraklarını yönetiyordu ancak ses tonunun soğukluğu kardeşinin yönettiği topraklar kadar eksilerdeydi. "neden? jennie onun da mı çocukluk arkadaşı yoksa?" sesindeki imadan sonra jisoo elmayı avcuna aldığında hyeri'ye tamamen dönmüş ve düz bakışlarıyla izlemişti karşısındaki kadını. "askerimden ne istiyorsun hyeri?"
"bana aşık olduğun için babama benimle evlenmek istediğini söylemiştin, hatırlıyor musun?"
"buna senin dışında kimse inanmıyor. baban bile." jisoo hafifçe güldü ve elindeki elmayla beraber müstakbel karısına doğru ilerlemeye başladı. "herkes senin ve ailenin bolca altın dışında hiçbir şeye sahip olmadığını biliyor çünkü. ne evlenilmeye değer bir kıza ne bir kahramana sahip ailen." tırnaklarını geçirdiği elmayı kaldırıp hyeri'nin ona değil de elindeki kırmızı elmaya bakmasını sağladığında artık gülümsemesi yoktu yüzünde, tamamen sinirli bir ifadeye sahipti. "en ufak bir onura bile sahip değilsin."
"ama," ilk kelimesi nefretle çıktı dudakları arasından. "senin de farkında olduğun üzere kuzey'deki psikopat kardeşini öldürmeye yetip artacak kadar altına sahibim." diğerleri de nefretle devam etti ve bu nefret dolu ses tonuna kraliçenin tek cevabı kafa sallamak oldu. "bunu cümlemin başında ben de söylemiştim zaten."
"güney ve doğu krallıkları senin ikinci bir kraliçe getirmenden çok rahatsızlar."
"tahta kendi kanımdan bir varis bırakmamı istiyorlar ve sen ne yazık ki buna da sahip değilsin hyeri." tahtına doğru ilerlemesinden sonra arkasında bıraktığı kadına bir kere bile dönüp bakmadığında duyduğu nefes seslerinden bile müstakbel eşinin sinirini anlayabiliyordu. "son gecelerde çok fazla dışarıda zaman geçiriyorsun."
"seni aldattığımı mı ima ediyorsun?" oturduğu günden beri rahat edemediği tahtına yayılmasından sonra ses tonundaki küçümseme bile hyeri için bir aşağılanmaydı ancak bundan pişman değildi. hyeri'nin hayatı boyunca şımartılarak büyütüldüğünün yeterince farkındaydı, biraz zorlanmaya kendini de öldürmezdi sonuçta. "seni seve seve aldatırım hyeri. sadece bunu yapacağım tek bir kişi var."
"ve o da evlenmeni izleyemeyeceği için kardeşinin yanına kaçtı."
"eminim kardeşimin yanı evlenmemi izlemekten çok daha acı vericidir."
öyleydi.
jennie, kuzeyli askerler tarafından kraliçenin önüne atıldığında vücudunun günlerdir yaşadıkları yüzünden hiç olmadığı kadar güçsüz düşmesiyle acıyla inlemiş ve kalkmak için hareketleneceği an demirden bir çizmenin baskısını hissederek yerde kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teen knight poem [chaelisa]
Fanfiction"mirror mirror on the wall, who's the fairest of them all?"