heppinize merhabalar arkadaşlar kanalıma hoş geldiniz bölüm yazmak planlarım arasında yoktu ama kafamı dağıtmaya çok ihtiyacım vardı bu aralar moralim biraz downnnnn you know o yüzden ben de kitaplarla kendimi oyalamaya çalışıyorum
nasıl unuturum dostum
bir de yorumlarınızla oyalamaya çalışıyorum
mentalitem hiç iyi değil tamam mı nolur bana iyi gelin yorumlarınızı okuyarak kafa falan dağıtayım yoksa silahla kafamı dağıtacağım lütfen lütfen lütfen iyi okumalar sizi seviyorum
***********************
"batı topraklarına ilk gelişin değil mi?" kırmızı saçlı kadının sorusuyla şövalye onu kafa sallayarak onaylamıştı. yolculuklarının başından beri herkes farkındaydı ki lalisa çok konuşkan değildi, ara sıra kendi kendine gülümsüyor, genellikle de düz bakışlarıyla kontrolleri sağlarken atını sürmeye devam ediyordu. kraliçeyle aralarında olabilecekleri düşündükçe günlerdir oldukları yolculuklardan minjeong aralarında kötü bir şeyler olduğunu söyleyemezdi çünkü ikisi de birbirlerini gördükleri an gülümsemeye başlıyorlardı. minjeong'un kraliçeden bir haberi yoktu ancak onun da lalisa ortalıkta değilken gülümsemediğini söylemesi için onu çok iyi tanımasına gerek yoktu.
"yola çıkmadan önceki gece aranız nasıldı?"
"iyi." lalisa'ya en sonunda kafa sallayarak geçiştiremeyeceği bir soru yönetildiğinde lalisa tek kelimelik cevabıyla önüne bakmaya devam etmişti ve bu, birkaç santim arkasında saçları kadar kırmızı olmasa da yeterince kızıl olan atıyla onu takip eden minjeong'un gülmesine neden olmuştu. "yıllar sonra aileni görecek olman yüzünden daha ne kadar surat asacaksın sarışın?"
"ailemin beni kuzey'de terk edip gittiğini de biliyorsun, birimiz hakkında bile bilmediğin bir şey var mı minjeong?"
"istediğin kişi hakkında sorular sorarak kendin test edebilirsin." minjeong'un oldukça rahat bir şekilde konuşmasından sonra lalisa atını durdurduğunda minjeong durdurmak yerine onun yanına gelmiş ve şövalyenin kendisini izlemeye devam etmesini umursamadan onun yanında at sürmeye devam etmişti. şövalyenin yeşil gözlerinde minjeong'un anlayamadığı bir duygu vardı, sinirli duruyorlardı ancak onu sinirlendirecek hiçbir şey olup bitmemişti daha. "chaeyoung'ın babası hakkında ne biliyorsun?"
"deli kral hakkında mı? kesinlikle deli olduğunu." lalisa'nın sinirli bakışlarının nedeni herhangi bir olay değildi, minjeong'dan öğrenebilecekleri onu daha ciddi bir ruh haline soktuğunda minjeong ona kıyasla çok daha rahat bir şekilde konuşmuş ve daha çok da içerilerine girmedikleri batı topraklarını incelemeye devam etmişti. "başka?"
"aynaya dokunmaması gereken kişi olduğunu."
"minjeong lütfen biraz daha açık,"
"sana chaeyoung'ın çocukluğunu anlatmamı istiyorsun lalisa. farkında mısın bilmiyorum ama chaeyoung'dan çok daha gencim." minjeong, lalisa'yı kabaca keserek konuştuğunda bile yüzünde lalisa'nın sinirini arttıran sırıtması vardı. şövalyenin şimdiye kadar tanıdığı en rahat ve en tuhaf kişi karşısındaki kırmızı saçlı kadındı, minjeong çoğu zaman chaeyoung'dan bile daha rahat ve kendinden emindi ve lalisa bunun nedenini anlayamıyordu. güney'in zengin kontlarından birinin çocuğu neden kuzey'in kraliçesinden bile daha rahattı asla anlayamıyordu. "chaeyoung'ın çocukluğuna çok fazla hakim değilim."
"üvey annesini tanıyor musun?" chaeyoung'ın bahsettiği akşamdan beri lalisa'nın aklında olan başka birisi de chaeyoung'ın üvey annesiydi. birlikte oldukları gece chaeyoung'ın o kadından bahsettiğini biliyordu ve o anın etkisiyle çok fazla üstünde duramamıştı ancak o gecenin sabahından beri lalisa, chaeyoung'ın üvey annesini de babası kadar düşünmeye başlamıştı. chaeyoung'ın gözünde neden ona benziyordu ve o kadın chaeyoung için kimdi öğrenmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teen knight poem [chaelisa]
Fanfic"mirror mirror on the wall, who's the fairest of them all?"