Bölüm Bir

505 5 0
                                    

Bu kurgu, herhangi bir din, dil, ırk veya kişiyi hedef göstermek veya rencide edilmek için yazılmamıştır. 

Handan Beyoğlu için yapay zeka ile oluşturduğum temsili bir görsel

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Handan Beyoğlu için yapay zeka ile oluşturduğum temsili bir görsel. 

BÖLÜM BİR

Şubat 1954

İstanbul – Beyoğlu

İstiklal Caddesi'ndeki kumaşçı Yiorgos Efendi'den aldığım kumaş rulolarının hepsini arabanın bagajına yerleştirdik. Tuhafiyeden aldığım incilerin ve boncukların olduğu kutuların ağzını olabildiğince sıkı kapatıp ön koltuğa bıraktım. Gerekli eşyaların hepsini temin ettiğimden emin olduktan sonra şoför koltuğunda oturdum. Emniyet kemerimi bağladıktan sonra anahtarı çevirip arabayı çalıştırdım.

Bugün hava oldukça kötüydü. Rüzgâr sert esiyordu ve kara bulutlar gökyüzünü kaplıyordu. Güneş ışığı hiçbir yerde yoktu. Henüz öğleden sonra iki olmasına rağmen hava çoktan karamış gibiydi. Kumaşlar ve diğer malzemeler yağmurdan zarar görmesin diye annemin ricası ile ben teslim aldım ve şimdi de anneme götürüyordum.

Dikimevi, İstiklal Caddesi'nden pek uzakta değildi. Karaköy İskelesi'ne yakın bir ara sokaktaydı. Tenha bir yerdeydi ancak pek işlekti. Sipariş usulü çalışıyordu. Şanı, sosyete gelinleri arasında yaygındı. Çünkü annemin tasarımları dillere destandı. Şahane şeyler tasarlıyor ve çalışanları ile dikiyordu. Senelerdir bu işi yapıyordu ama son iki senedir bu kadar ünlüydü. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yerlerden sipariş vermek için gelenler bile oluyordu ama annemin programı doluysa hiçbir şey elde edemeden evlerine geri dönmek zorunda kalıyorlardı.

Beş dakikalık araba yolculuğunun ardından dikimevine vardım. Yağmur, hâlâ yağıyordu ama şiddeti azalmıştı. Boncuk kutularını aldıktan sonra arabadan indim. Dikimevinin kapalı kapısından içeriye girdim. "Kumaşları getirdim." Diye seslendim. "Şemsiyeyle gelin de içeriye taşıyalım."

"Geliyoruz." Diye bağırdı, Mahpare abla. Soti ile birlikte dikiş diktikleri odadan çıktılar ve el birliği ile kumaşları taşıdılar. Annemse ortalıkta değil gibi görünüyordu. Çünkü sesimi duyunca hiçbir şekilde ondan bir karşılık alamadım. Neredeydi acaba? Soti ve Mahpare, kumaşları yerleştirdikten sonra sordum. "Annem nerede?"

"Uzun zamandır görüşmediği bir dostu gelince işi gücü bıraktı, onlarla birlikte çıktı." Mahpare, kutunun içindeki boncukları karıştırdı ve işine yarayacak birkaç tanesini avucunun içinde topladı. Kutusunu da Soti'ye uzattı. "Çocukluk arkadaşı mı neymiş. Tam anlayamadım. Yarın öğreniriz. Senin haberin yok muydu?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır, senden öğreniyorum. Annemin işini yarım bırakma huyu yoktur. İşkillendim. Bizim eve mi gittiler? Haberiniz var mı?"

"Hayır, nereye gittiğini söylemedi." Boncukları dikiş masasının üzerine bıraktıktan sonra sandalyesine oturdu. "Eve gitmiştir."

"Neyse akşama öğrenirim işin aslını. Size kolay gelsin. Ben gidiyorum."

Yitirilmiş Zaman +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin