Bölüm Sekiz

70 2 0
                                    

Vizelerimin hepsi bittiğinde rahatlamış hissediyordum ama finallerim aklıma geldiğinde yine geriliyordum. Alttan herhangi bir ders bırakmadan bu dönemi sonlandırmak ve gelecek yıla dinç girmek istiyordum. Aksi halde kendimi çok yorgun ve güçsüz hissedecektim. Gerçi artık içimden okula gitmek bile gelmiyordu. Çünkü insanlar, benim zenginliğimin farkındayken ben değildim. Ömrüm boyunca çalışmasam bile elimin altında bir evim ve arabam olacaktı. Çevremdeki herkes bu şeylere sahip olmak için uğraşacakken benim parmağımı kımıldatmama dahi gerek yoktu. Annemden ve babamdan kalacak miraslardan söz etmiyordum bile. babam, okumak yerine restoranla ilgilenmemi pek istedi ama ben inat edince işler farklı bir noktaya ilerledi ve şimdi buradayım. Alem, benim param ve pulumla sefa sürmeyi düşünürken ben böyle yapmadım. Bundan sonra neden sefamı sürmeyeyim ki? Hakkım.

Boş vakitlerimden birinde güzelce bahar temizliği yaptım. Her yer güzel koksun diye uğraştım. Kullanmadığımız eşyalarımızı topladım, çöpe attım. Günün kalanında kendimi güzel bir Türk kahvesi ile ödüllendirip düşüncelere dalmayı planlıyordum ama babamın beni araması ile yaptığım Türk kahvesinden olmam bir oldu. Çünkü beni restorana çağırdı. Hemen hazırlanıp evden çıktım. Restorana varana kadar yirmi dakikam yolda geçti. Vardığımdaysa babam ve Stravos Bey'in birlikte oturup sohbet ettiklerini gördüm.

Babam, "Handan, geldi," dedi. Yanlarına gelmemi işaret etti.

Oraya doğru yürürken Bay Stravos ayağa kalktı. Yanlarına vardığımda benimle tokalaşmak için elini uzattı. Ne kadar da centilmen bir adamdı. Benden yaşça çok büyük olması çok yazıktı. "Handan, seni tekrar gördüğüme çok sevindim. Nasılsın?" Tokalaştık. Avucunun içinde duran elimin üstünü diğer eliyle örttü. "Saçlarına değişiklik mi yaptın?"

Şekil vermediğim için dümdüz duran ve omuzlarımdan birkaç santim aşağıya iniyordu. "Şekillendirmediğim için farklı görünüyor olmalı." Bana sırf nezaketen böyle soru sorduğu için aynı nezaketle kendisine karşılık verdim. "Ben gayet iyiyim. Sizi sormalı? Gerçi her zamanki gibi şık görünüyorsunuz."

"Teşekkür ederim. Çok naziksin." Oturmam için sandalyeyi çekti. Ona teşekkür ettikten sonra oturdum.

Babam, "Otel işi ile konuşmak için seni çağırdım. Otelin inşaatı tamamlandı. Dış boyası, yalıtımlar gibi şeyler kaldı ama iç dizaynı hakkında danışalım istedik. Bir iç mimarla konuştuk, o da birazdan burada olur," dedi.

"İsim seçtiniz mi?"

"Aslında birkaç fikrimiz var." Stravos Bey, babamdan evvel cevap verdi. "Uluslararası bir otel olması için yabancı bir isim tercih etmeyi düşünüyoruz ama bir yandan da kısa ama akılda kalıcı bir şey olmasını istiyoruz. Ben birkaç Rumca isim önerdim ancak Murat'ın pek hoşuna gitmedi."

"Telaffuz edemediğim bir şeyi onaylamamı mı bekliyorsun?"

"En azından anlamı güzeldi."

"Beyoğlu Otel deyip işin içinden çıkabiliriz." Hem de soyadımızı kullanmış olurduk.

Stravos, "Grand Beyoğlu Hotel," diye ufak ekleme yaptı. "Bu da aşırı basit değil mi? Bu isimde bir sürü pansiyon biliyorum. Daha yaratıcı olmalıyız."

"Restoranla aynı ada sahip olsa çok iyi olurdu ama Bay Stravos'un dediği gibi çok basit kalacak. Karışıklık yaşanması da muhtemel." Aslında Restoranın iki kez adını değiştirdik. İlk kurulduğunda adı Rumeli idi. Sonrasında Elezz'e çevirdik. Şu ansa Beyoğlu'nu kullanıyorduk. "Elezz güzel olabilirdi."

"Ama bir restoran için güzel olur, Handan." babam, fikrimi sevmediğimi belli etti.

Biraz düşündüm. Stravos ve Murat isimin birleşiminden bir şey üretmeye çalıştım. Stat? Muvos? Kulağı saçma geliyordu. Biraz daha isimler üzerinde düşünmeye karar verdim. ilk aklıma gelen şey, kendi adımdı ama bunu teklif ederek egoist bir tavır sergilemek istemedim. Aklıma babaannemin ismi süzüldü. "Nare? Nare koyabiliriz. Nare Hotel."

Yitirilmiş Zaman +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin