"Bir daha bu elbiseyi giymeyeceğim!"
Hera, kısık tutmaya çalıştığı sinirli sesi ile elbisenin eteklerine gelişigüzel bir tekme daha savurdu. Odasına güç bela ulaşmış takılıp düşmeden bir an önce üzerini değişmeye çalışıyordu.
"Hediye paketi gibi olmuşum." Aynada göz gezdirerek elbisenin duruşunu inceledi. "Tüm gün böyle mi göründüm gerçekten?" Yavaşça alnını ovuşturarak kendine bakmayı kesip odanın içinde adımladı.
"Önce şu etekten kurtulalım." Güç bela çıkardığı etek ve alt takımından sonra bacaklarını esneterek pijama takımını üstüne geçirdi.
Ellerini arkada birleştirerek, odayı inceledi. Duvarlarda yaşadıkları şehrin resimleri asılmış, beyaz ağırlıklı odaya renk katıyorlardı.
Hera, ellerini yatak örtüsünde gezdirip uzandı. "Gerçekten yapabilir miyim? Bu kadar ağır bir sorumluluğu taşıyabilir miyim?"
Derin nefesler alarak düşüncelerini uzaklaştırmaya çalıştı. Atlas'ı çok inceleme fırsatı olmamıştı. " Sakin birisi gibi görünüyor." Sırt üstü döndü. "Sanırım ilk önce arkadaş olmalıyız. Sonrasında her şey yoluna girer." Bunlar uyumadan önce son sözleri olmuştu.
Atlas, tüm heyecanıyla erkenden uyanmış ipek kıyafetlerini giyerek saati bekliyordu. Aynada kendisini süzüp odada adımladı. Elleri hazırlanmış firçlarında dolaştı. Küçükken zaten resim derslerini özel hocalardan almıştı. Ancak yaşadığı duraksama döneminde derslerine ara verilmiş, daha sonrasında geriye dönememişti.
Şimdi tekrardan sevdiği bir aktivite ile karşılaşması içini kıpır kıpır ediyordu.
Saat tam üç kez vurdu. Kapısı çalındı.
Gelen görevlinin ardından kahvaltı edildi.Şimdiyse sakince derse başlamayı, Hera'yı bekliyordu. Ders, içerde değil dün uzaktan izlediği ağacın altındaydı. Ellerini ardında birleştirmiş gerginlikle sağa sola gidiyor, kuş sesleri eşliğinde bahçeyi izliyordu.
"Merhaba." Ardından gelen sesle hızlıca döndü.
"Merhaba." Önünde zarifçe eğilen Hera'nın reveransını karşıladı."Ben Hera. Böyle önemli bir görevi bana verdiğiniz için teşekkür ederim."
Atlas, teşekkürünü içtenlikle karşılamış ve ufak tanışma sohbetinin ardından derse başlamışlardı."Sanatına eğer ruhunu katarsan, o seninle sonsuza kadar yaşar." Hera sözlerinin ardından fırçayı palete batırdı. "Ruhundan hangi parçayı yansıtırsan, yaptığın sanat sen olur."
Zarif hamlelerle fırçayı tuvalde gezdirdi. " Eğer, sabırla yaparsan ortaya kusursuz bir görüntü çıkar. Sabırsızca yaparsan ise fırça darbelerin çok keskin olur." Atlas'a yandan bir bakış attı.Atlas, dikkatle kendisini dinliyor ve direktiflerini harfiyen uyguluyordu. Eğitim aldığı belli olduğundan teknik konuda Hera, daha fazla bir şey veremezdi. Bildikleri yeterliydi.
Sert bir rüzgâr esti. Boyanmakta olan tuval, sağa eğimlendi. İstenmeyen bir çizik tuvalin orta yerinde belirdi. Atlas, gözlerini hayal kırıklığı ile Hera'ya çevirdi.
"Bozuldu."
"Hayır, bozulmadı. Sanırım yaptığın işe ruhunu katmak isteyen tek sen değilsin."Saten elbisesini avuçlarına toplayarak Atlas'a ilerledi. Nazikçe yanına oturup yaptığı fırça darbelerine hayranlıkla baktı. "Mükemmel." Atlas'tan fırçasını alıp plansız çiziğe ufak dokunuşlar yaptı.
Atlas, büyülenmiş gibi Hera'nın dokunuşlarını izliyor gözünü ayıramıyordu. Fırça elindeyken devleşiyor ve kendinin göremediği yönleri görüyordu. "Mükemmel." diyerek fısıldadı. "Teşekkür ederim. Ben dokunmasam da mükemmel olmuştu."
Atlas gözlerini bir süre Hera'dan ayırmadı.
Yakınlıklarını fark eden Hera, usulca geriye çekildi. Omuzları birbirine öyle yakındı ki saten kumaşından Atlas'ın sıcaklığını hissedebiliyordu. Boğazını temizleyerek, "Bugün burada bitirelim. Yarın tekrar devam ederiz."Atlas onaylayarak kalktı. Eşyaları toplamaya koyuldu. "Görevlilere çağırmayacak mısın?"
"Hayır, halledebileceğim bir şey." Hera, şaşırarak ona yardım etti. Beraber boyaları, örtüleri toplamışlar, fırçaları yıkayıp kurulayarak kutularına koydular.Hera kurumuş tablosunu göğsüne bastırarak şatoya doğru adımladı. Atlas birkaç adım ötesinde, "Ruhun gerçekten sanatta önemli olduğunu düşünüyor musun?"diye sordu.
Dün de okuduğu kitapta bundan bahsediliyordu. Şimdi Hera'dan da duymak onu farklı bir görüş duymak için heyecanlandırmıştı." Tabii ki. Sanat, bir sanatçının ruhudur. Ruhu olmayan bir sanat eseri ise biçimsiz şekillere benzer. Ruh senin imzan, imzan ise sanatındır. Değil mi?"
"Haklısın." Söylediklerini kafasında tarttı. Yaptığı çalışmasında beğenmediği kısım ruhsuz olması mıydı? Ruhunu veremediği için sürekli eksik arıyordu belki de.
Geniş bahçeyi düşünerek adımlamış ve daha fazla konuşmamıştı. En son içeriye girdiklerinde gözleri bodruma takıldı. Yemeğe daha vakit vardı. Bir süre orada kalsa daha iyi olurdu.
"Ders için teşekkürler."
"Rica ederim." Hera cümlesini duyurabilmiş miydi bilmiyordu. Hızlıca kendisinden uzaklaşan bedenin ardından bakakaldı. Aslında düşündüğünden daha nazik birisiydi.
Tek çocuk olmasından kaynaklı şımarık olacağını düşünmüştü ancak Atlas onu yanıltmış farklı karşılamıştı. Bunları düşünürken ise çoktan odasına varmış bedenini yorgunlukla yatağa atmıştı."Bu elbiseyi bugün giymem çok iyi oldu. En azından düzgünce yürüyebildim." Ellerini kumaşında gezdirirken aklına Atlasla omuzlarının değdiği an geldi. Atlas, sıcacıktı. Hem bedeni hem de ruhu. Kafasını sertçe iki yana salladı. "Neler düşünüyorum ben böyle!"
Yakışıklı birisiydi. Her genç kızın ilgisini çekerdi ancak Hera buraya bunun için gelmemişti. "Dersimi verecek ve tabloyu tamamlayacağım. Bu kadar."
Bir süre sağa sola döndü. "Tablo. Evet, tabloyu yapacağım." Bugün ellerini tekrar boyaya bulandırmak istemiyordu ancak böyle durursa bulanan tek şey kendi zihni olacaktı.
Düşünmek istemiyorsa yapacağı tek şey, çizmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schmerzlich Schön
RomanceBen, bir taştım. Yontuldum, eğriltildim ve törpülendim. Tarihin sularına karıştım. Ben, bir taştım. Ruhum şekil aldı. Yolumu kaybettim. Ben, bir taştım. Zamanın sularında parçalandım. Ruhumu kaybettim.