Atlas, Hera'nın ricasını duymuş olsa da zihninin içinde dönen cümlelere uyarak hızlıca bodruma indi. Saygısızlık etmişti. Oysaki Hera, ne kadar kibar birisiydi. Daha sonradan bu hareketeni tekrarlamamayı zihnine not ederek sola döndü.
Meşaleyi kapıp, soğuğa ilerledi. Etrafa göz gezdirip görünmeyeceğini düşündüğü an koşmaya başladı. Adımları sert ancak ses çıkarmayacak şekilde ayarlanmıştı.
Beton duvarlar uzun süredir ısınmadığından soğuğu iyice tutmuş işini zorlaştırıyordu. Ancak Atlas şu an soğuğu bile düşünemiyordu.
"Ruh. Sanata ruhunu vermek." Cümle beyninin içinde dönüyor her köşede çıkmaza dalıyordu.
En sonunda görünen işlemeli kapı ile derin nefesler alıp verdi. Kapıyı sakince açıp meşaleyi her zamanki yerine sabitledi.
Heykeline yürüdü. Gözlerini her ayrıntısında dolaştırıyor Hera'nın da dediği gibi biçimsiz bir köşesini arıyordu.
Sandalyesine oturdu. Dirseklerini dizlerine koyup kafasını eliyle destekledi. "Nasıl yapacağım?" Kafasında dönen tek şey buydu. Sanata ruhunu vermek, sanatla bütünleşmek. Onu hissetmek, kendinden parçalar bırakmak.
"Ben zaten yonttuğum her parçada ona kendimden vermiyor muyum?"
Ayağa kalktı. İşaret parmağını usulca heykele uzattı. "Daha tamamlanmadın bile. Şimdi verdiğimden dahasını verebilir miyim?" Parmağını düz bir çizgi şeklinde aşağı kaydırdı. Etek için çok uğraşmıştı. En beğendiği kısmı bu noktaydı. "Sanırım ruhum burada." Dudakları usulca yana kıvrıldı.
Ellerini ıslatıp kili yumuşatmaya başladı daha sonra. Kolları ve yüzü henüz bitmemişti. Yaptığı temaya göre narin olmalıydı. Kilin sertliğini geçirince şekil aşamasına başladı. Ölçüsünü hazırladı. Ellerini tekrar ıslatıp biçimlendirmeye çalıştı. Nefesini arada sırada tutuyor, bozulacağından korkuyordu.
Nefesinin bile bozacağını düşünen bir beden, ruhunu verememesinden bahsediyordu. Atlas, çoktan ruhunu aktarmıştı ancak sahip olduğu mükemmeliyetçi yapısı bunu göremiyor bir türlü yetinemiyordu.
Kil elinde parçalandı. Yontuldu. Törpülendi. Kil, artık sadece bir çamur değil uzuv* görünümündeydi. Saatler yine birbirini kovalamış, Atlas umarsızca geçen zaman içinde kendini yitirmişti. Son dokunuşlarını yaptığı parçayı olması gereken yere, heykele sabitledi.
Yaptığı eteğin üzerine denk, tutar gibi bir görüntü oluşturmuştu. Uzun, narince omuz kısmından sakıyor eteği kavrıyordu. Birkaç adım geri gelerek inceledi. Loş ışık onu rahatsız etmiyor, aksine gözleri çoktan alışmıştı. En ufak hatayı seçebilecek keskinlikte gözlere sahipti.
Parmaklarındaki killeri umursamadan ellerini saçından geçirdi. Arkasındaki boş masaya yaslanarak gözlerini her ayrıntıda gezdirdi. "Ruhun var mı bilmiyorum."
Yutkundu. "Sanırım bir ruha sahip olman hem korkutucu hem de büyüleyici olurdu."Saniyeler dakikaya, dakikalar saatlere evrilmiş Atlas eriyen saliseler içinde kaybolmuştu. Elini hafifçe alnına vurduğu sırada söylenerek hareketlendi. "Ah! Geç kalıyorum. Yine."
Meşaleyi alıp koşarak çıktı. Üst kata geldiğinde boş salonda gözleri saate ilişmiş ve yarım saati olduğunu fark etmesiyle ses çıkarmayacak şekilde hızlı adımlarla ilerledi. Merdivenleri çıkarken kulakları bir ses duyabilmek için etrafa kilitlenmiş vaziyetteydi.
Odasının koridoruna çıkan merdivenin başına geldiğinde sert bir biçimde geri itildi. Çarpışma etkisiyle geriye sendelemiş basamaktan düşmekten son anda kurtulmuştu. Çarpıştığı kişiyi görmek için kafasını yere eğdi.
Hera, elbisenin her tarafı, yüzünün belirli kısımları da dahil, boya içinde kalmış kafasını tutarak Atlas'a bakıyordu. Çarpışmaları hesapsız bir biçimde sert olmuş ve Atlas'ın güçlü bedeni bundan kolaylıkla sıyrılmıştı.
Hera, gözlerini Atlas'ta gezdirerek kaşlarını çattı. "Çamurda mı yuvarlandın?" demek istese de susmuş acı dolu gözlerle Atlas'a bakınmakla yetinmişti.
Atlas nihayet hareket etmeye karar vermiş şekilde Hera'ya eğildi. "Özür dilerim. Göremedim." Hera elini acıyan yerde son kez dolaştırarak önemli değil dercesine kafasını imi yana salladı. Yakından gördüğü yüzle çamur olan kısmın sadece kıyafetleri değil bariz bir şekilde saçlarına kadar izleri taşıdığını gördü. Kaşları anlamazcasına yukarıya çıkmış sonradan boşvermişçesine düz hâlini aldı. "Bende görmedim. Sorun değil."
Saat tam iki kez vurdu. İki genç gözlerini şaşkınlıkla açarak "Geç kalacağız. On beş dakikamız var." derken Hera apar topar yerden kalkıp etrafta nereye gideceğini bilemez şekilde dolaşmasıyla telaşı kontrolünden çıktı. Atlas Hera'yı omuzlarından tutarak "Sen sağ tarafa üçüncü kapı banyo," bir eli hâlâ omuzundayken diğeri ile sağ tarafı gösteriyor, "bende sol tarafa üç deyince koşacağız. On dakika sonra tekrar buradayız." eliyle bu sefer oldukları yeri işaret edip Hera'nın başını sallaması ve "üç" rakamını duymaları ile koşarak ayrıldılar.
İkisi de direkt banyoya girmiş, Atlas, Hera'nın tabiri ile çamurundan arınmış, Hera'da boyalardan arınmış bir şekilde anlaştıkları saatte aynı anda yine koşarak geldiler.
"Aşağı." Göğüs kafesleri adrenalin dolayısıyla karınlarına baskı yapıyor, tekrardan bir geç kalma anı ve utanç duymak istemiyorlardı.
Hera elbisesinin azizliğine yine uğrarken, basamaklar ile eteklerinin arasını iyi ölçememesinden dolayı eteğine basıp dengesini bozdu. Ayağı basamak ile etek arasında sıkışıp kaldı. Ellerini koyacak bir yer bulamayarak öne doğru savruldu. Olayın hızından sesi bile çıkamamıştı. Acı dolu bir düşüş beklerken gözlerini kapattı.
Atlas, ardından gelen düzensizliğin farkına varıp, Hera düşerken ellerini önüne set olarak çekmiş, onu kurtarmıştı. Hera'nın başı Atlas'ın omzuna denk gelecek şekilde özenle koyulmuş, elleri sıkıca kollarına yapışmış, gözleri düşmeyi beklerken kapanmıştı. Atlas, Hera'nın kalbini sağ tarafında hissederken karnında birhareketlenme oldu. Saniyeler sonra Hera geri çekildi. Saat tam üç kez vurdu. Gözleri usulca birbirlerine dolandı.
*Uzuv: Organ ya da parça
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schmerzlich Schön
RomanceBen, bir taştım. Yontuldum, eğriltildim ve törpülendim. Tarihin sularına karıştım. Ben, bir taştım. Ruhum şekil aldı. Yolumu kaybettim. Ben, bir taştım. Zamanın sularında parçalandım. Ruhumu kaybettim.