"Günaydın, efendim. Eğer müsaitseniz ölçü almak için sizi rahatsız etmek durumundayız."
Hera, içeri giren görevli ile aynanın başından ayrılmış, görevliye dönerek onu dinliyordu. "Ne ölçüsü?" dedi cümlesinin bitmesinin ardından.
"Atlas bey, elbiselerinizin boyunun kısaltılmasını rica etti. Siz de isterseniz tabii."
Hera, Atlas'ın bu isteğini olumlu karşılayarak "Bir tanesinin ölçüsünü alıp diğerlerini ona göre ayarlayabilir misiniz? Bugün derse erken başlayacağız."
"Tabii, nasıl isterseniz." Görevli elbisesinin eteklerini yerden kaldırmadan tutup eğilmiş ve selamını tamamlayıp diğer görevlileri çağırarak ölçü işini halletmişti. Hera Atlas'ın bu ince düşüncesi karşısında hayranlık duymuştu.
Hızlıca resim malzemelerini ayarlayarak bahçeye inmiş ve şimdi kesilen etekleri ile rahatça yürüyordu. Uzamaya başlayan çimler bileklerine dolanarak hoş bir gıdıklanma hissi veriyordu. İçi ürperse de hoşuna gitmişti. Bahçenin her köşesi özenle yapılmış, dükün sadelik tercihi onu hayran bırakmıştı. Bahçenin etrafında onlarca çiçek ekilmiş, taze görüntülerinden düzenli olarak bakıldıkları belliydi.
Bahçe sağ ve sol olarak bir yol tarafından ikiye ayrılmış ve yolun kenarlarını yine çiçekler süslemişti.
Bu bir bakıma görüşme için gelen devlet görevlileri için de iyi bir izlenim bırakıyordu. Bahçe, iç açıcıydı. Buraya gerginlikle gelen insan olamaz, diye düşünerek adımladıTuvalini kolunun altına doğru çekerek bahçede gözlerini dolaştırdı. Hafiften yükselmeye başlayan Güneş, gözlerine yansırken elini gözlerine koruma olarak tutup ağacın altında Atlas'ı görmesi ile hızlıca o yöne adımladı.
Atlas sırtını ağaca yaslamış gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. "Atlas."
Kıpırdamadı. "Uyuyor musun?" Yavaşça dizlerini bükerek göz hizasına geldi. Elini yüzünün önünde yavaşça sallayarak tepki almayı bekledi. "Dersi iptal mi edelim? Uykulu öğrencileri hiç sevmem." Bunları söylerken bir yandan gülümsüyor bir yandan da elini yanağına yaslamış düşünüyordu. Hâlâ tepki gelmediğini fark edince işaret parmağıyla omzunu dürtükledi. "Erken başlamak isteyen sendin ama şimdi de uyuyorsun."Atlas, göz kapaklarını aralayarak derin bir nefes aldı. "Uyumuyordum. Birkaç metre ötede bir kuş var. Duyuyor musun?" Hera kaşlarını çatarak sese kulak kabarttı. "Hayır. Duymuyorum."
"Bir bebek kuş ve anne kuş sesi." dedi Atlas.
"Nereden anladın?"
"Birkaç sene önce kuşları izlemeyi, gözlem yapmayı severdim. Bu kadar süre izleyince de öğreniyorsun."
"Anladım."
"Bugün ne çizeceğiz Hera?"
Hera uyumadan önce buna karar vermişti. Duraksamadan "Seni en çok mutlu eden anı çizmeni istiyorum." dedi.Atlas'ı en çok mutlu eden an sayılıydı. Bir süre düşündü. "Sen ne çizeceksin?"
"Ben de beni en çok mutlu eden anı çizeceğim. Böylelikle mutluluğun insanları nasıl etkilediğinin farkına bakacağız. İster misin?" Atlas'tan alınan onayla kocaman gülümsedi.Ağacın sert gövdesinden ayrılarak sırtını Hera'ya döndü. "Sende oraya oturur musun?" Başını arkaya dönerek çenesiyle hemen arkasını işaret ederek boyaları hazırlamaya başladı.
Hera dediği gibi oturup malzemelerini tek tek çıkardı. Özenle dizdi. Gözlerini bir süre kapatıp onu neyin mutlu ettiğini hatırlamaya çalıştı. Küçük bir şey bile onu mutlu ederdi. Bir kedinin miyavlaması, onu sevmesi bile yeterliydi. Ancak daha da önemlisi 'en çok' mutlu eden anı yavaşça hafızasında şekillendirmeye çalıştı.
5-6 yaşlarındayken ailesi ile bir baloya katılmış ve orda bulduğu bir arkadaş grubu ile pastasını yiyordu. Odanın içinde hoş bir müzik çalıyor, herkes bu sakin havaya uyarak sohbetlerini sürdürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schmerzlich Schön
RomanceBen, bir taştım. Yontuldum, eğriltildim ve törpülendim. Tarihin sularına karıştım. Ben, bir taştım. Ruhum şekil aldı. Yolumu kaybettim. Ben, bir taştım. Zamanın sularında parçalandım. Ruhumu kaybettim.