Mutluluk, aşk, heyecan, korku, acı anında göğüs kafesimizin hemen altı, karnımızın hemen üstünde bulunan bir noktada kelebekler uçar. Çiçek açmış gibi hissederiz. Atlas şu an hissettiği bu kelebeklenmeye bir anlam veremiyordu. Bir basamak aşağı indi.
"Gidelim." Yanakları kızarmış, ufak bir çarpıntı hissediyordu. Basamaklara öylesine basıyor, kendini bulutların üzerinde yürüyor gibi hissediyordu ve eğer Hera'nın yüzüne dönüp bakmış olsaydı aynı durumda olduğunu tek bakışıyla anlayabilirdi.
Saatinde varılan yemek salonunda, kaçırılan bakışlar ve ne olduğunu anlamaya çalışan gözler birbirini kovalıyordu. Dük, gözlerini ikisinde de gezdirdi. "İyi misiniz? Koşmuş gibi görünüyorsunuz. Yanaklarınız kızarmış." Hera ellerini hızla yanaklarına çıkararak zaten yanar vaziyette olduklarından ufak bir baskı yaptı. "Öyle mi?" Demek bu yüzden yanıyor, diyerek içinden geçirdi.
"Dersimiz uzayınca yetişmek için hızlı geldik." dedi Atlas. Hera'ya dönerek kısa bir onay bakışının ardından yemeğine geri dönmüştü.
"Çabanız takdire şayan." Dük, keyifle bir yudum aldı kadehinden. İki genç kalp, iki genç beden, masum hisler... Bunları anlayabilecek kadar bilgiliydi. Onlarla uğraşmak istese de bu isteğinden hemen vazgeçmiş, düşüncesiz bir harekette bulunmak istememişti. Boğazını temizleyip son yudumunu da alarak ayaklandı. Ellerini Atlas'ın omzuna koyarak "Bugün yaptığınız çalışmayı en kısa zamanda görmek isterim." diyerek ayrıldı.
Dükün ayrılışının ardından masadaki gerginlik seviyesi yeterince artmış Hera tabağını hızlıca bitirmeye çalışıyordu. Kafasını kaldırmamış, anlamlandırmadığı bir utanç buhranı içinde dolanıyordu. Lokmaları ağzında biriktirerek son defa çatalı batırdı.
"Hera." İsmini duyması ile hızlıca Atlas'a çevirdi bakışlarını. Çiğnemeyi durdurmuş, kocaman yanakları ile cümle kurmasını bekliyordu.
Atlas, fark ettirmeden Hera'nın bu hâline tebessüm etmiş hemen toplanarak "Yarın biraz erken başlayalım mı?" Hera hemen onaylayarak çiğnemeye devam etti. Birkaç saat erken uyanmak onun için de iyi olurdu. Dirseklerini masaya koyarak yanaklarını ellerine yasladı.
Atlas, bardağını eline alarak hafifçe öne kaydırdı bedenini. Gözleri Hera'ya takılarak başını sola eğdi. Birkaç saç teli bu hareketiyle uçuşmuş Atlas'ın huylanmasını sağlıyordu. Hareket etmeyi reddedip, anın bozulmasını istemedi.
Hera, hâlâ çiğnemeye devam ederken Atlas'a dönmüş ve kafasını "Ne oldu?" dercesine bir hareketle salladı. Atlas hafifçe tebessüm ederek bardağını masaya bırakıp ayaklandı. "Sincaba benziyorsun." dedi kapıya giderken.
Hera gözlerini kocaman açmış halde işaret parmağını kendine doğrultarak bir süre kaldı. Atlas çoktan odadan çıkmışken son defa yutkunup. "Ben mi? Sincaba? Hah! Sincapmış." diyerek hızlıca ayaklandı. Odaya görevlilerin girmesiyle baş selamı vererek odasına adımladı.
Merdivenleri dikkatlice çıkarken gözlerinin önüne sincap gelirken kafasını iki yana salladı. "Sincapmış."
Kapısını kapatıp odasında sağa sola gitmeye başladı. Elbisesinin ayaklarına takılmasıyla çığlık atmak istese de derin bir nefes almış ve yanaklarını şişirmişti. Arkasına döndüğü sırada gözleri aynaya takıldı. Gözlerini kocaman açarak eliyle yanaklarına dokundu. Hızlıca aynaya yaklaşırken yanaklarını şişirip indiriyor Atlas'ın neden öyle dediğini anlamaya başlıyordu. "Sincaba benziyorum gerçekten. Gerçi ben sincap demezdim." Yanaklarını bir kez daha şişirip kahkaha attı. "Daha çok şaşkın sincaba benziyorum."Üzerini değiştirip yatağına uzandı. "Bunların kalitesi çok iyiymiş. Babama söyleyeceğim bizde alalım." Son cümlelerini belirli belirsiz söyleyip uykuya daldı.
🎆
Dediği gibi dük, tüm mobilyaları özenle seçmiş rahatlığa önem vermişti. Onlarca şehir, ülke dolanıyor gördüğü tüm yenilikleri hafızasına kaydederek kendi ülkesinde de işleme koyduruyordu.
Dük, yemeğin ardından eşinin odasına ilerledi. Binanın en üst katında, eşinin rahatlıkla gün batımı ve gün doğumunu izleyeceği şekilde dizayn ettirdiği açık pencerelerde gözlerini dolaştırdı. "Henüz uyumadın mı?" Pencereleri kapatarak eşine ilerledi.
"Bugün geç geldim yanına. Kızmadın ya?" Yorgun bir tebessüm bırakmış ve usulca diz çökerek eşinin eline kafasını koymuştu. "Bazen çok yoruluyorum. Atlas kocaman oldu. Şaşırıyorum. Bugün onu izledin mi? Bahçedeydi." Kafasını hafifçe kaldırarak biricik eşinin gözlerindeki onayı görmesi ile geri eline yaslandı.
"Ma moitié, je t'aime.*" Aksanlı sesiyle birkaç damla gözyaşı düştü eşinin narin ellerine. Hissettiği ufak kıpırtılar ile ağlamamasını istediğini anlamış olsa da "Huzur buluyorum. Biraz rahatlayayım. Tek rahat ettiğim yer senin ellerin, gözlerin. Şimdi sana kavuşmuşken lütfen, biraz huzur bulayım." dedi. Kıpırdanan eller durmuş derin nefes sesini duymasıyla bir öpücük kondurarak kafasını kaldırdı. "İyiyim. Yoruldum sadece."
Gözler konuşabilirdi. Bazen susmak bile çok şey anlatırdı. Dük, eşine rahatlatıcı bir tebessüm vermiş ve çoktan söylemek istediklerini kalbinde duyarak rahatlamıştı. "Atlas'ı yanına getireceğim bir gün. Benim suçlu olmadığımı anladığı an, getireceğim." Kafasını huzurla eşinin boynuna koymuş, kollarını incitmeyecek şekilde narin bedenine sararken son sözleri bunlar olmuştu.
🎆
Atlas, odasına gelmiş karnında hissettiği hareketlenme ile derince soluyarak kendince rahatlamaya çalışıyordu. Yüzünde hâlâ var olan tebessüm ile aklına Hera'nın yemek masasındaki hâli gelirken karnındaki hareketlenmeyi az da olsa unutabilmişti. Aklına düşen sincap görüntüsünü ona söyleyip söylememek arasında çokça gidip gelmiş, söylememekte karar kıldığı an erken başlamayı ortaya atsa da en sonunda yine kendini söylerken bulmuştu.
Pijamalarını giyip penceresine adımladı. Tüm bina sessizliğe bürünmüş gecenin karanlığıyla uyum içerisindelerdi. Yarın heykelin kurumasını bekleyecek ve ertesi gün diğer parçayı yapmak için tekrar inecekti. Uzun sarı saçlarını elleriyle geri itti. Derin bir nefes alırken gözlerini gökyüzünden çekip yatağına adımladı.
*Ma moitié, je t'aime : Diğer yarım, seni seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schmerzlich Schön
RomanceBen, bir taştım. Yontuldum, eğriltildim ve törpülendim. Tarihin sularına karıştım. Ben, bir taştım. Ruhum şekil aldı. Yolumu kaybettim. Ben, bir taştım. Zamanın sularında parçalandım. Ruhumu kaybettim.