~Ebru'nun anlatımından~
~10 dakika önce~
Gökçe'yle beraber yaklaşık üç dört dakikadır koşuyorduk. Nefesim fazlasıyla göğsümü zorlarken alnımda ki terler boncuk gibi olmuştu. Arkamıza ise şu an için bir köpek yoktu ancak sokağı dönüp ondan kurtulduğumuzdan beri korkudan kaçmaya devam ediyorduk. Nefes nefese kalırken durmak zorunda kaldım. Göz ucuyla Gökçe'ye baktığımda onun da benim gibi soluklandığını gördüm.
"Kurtulduk mu?" diye sordum zar zor.
Elleri dizlerinde soluklanırken bana bakmadan kafasını salladı. "Sanırım evet."
Arkama bakıp köpeğin bizi tekrar kovalayabileceği ihtimalini düşündüm. Ama hayır. Fazla uzaklaşmıştık. Büyük ihtimal diğer köpeğin yanına gitmiştir.
Diğer köpek mi?
Gözlerim kocaman oldu yeni fark ettiğim detayla.
Eyvah! Diğer köpek!
"Gökçe..." dedim korku dolu bir iniltiyle. Kafasını bana çevirdiğinde yutkundum. "Sude yok!"
Gözleri kocaman oldu. Sonra etrafına bakındı gerçekten yok mu diye. "Sude yok!" dedi korkuyla. "Sude nerede?"
Başımı umutsuzlukla iki yana sallarken "Bilmiyorum," dedim.
Hemen arkasına dönüp az önce koştuğumuz yola atıldı. Kolundan çekip durdurdum. "Ne yapıyorsun?"
"Hemen geri dönmeliyiz. Sude yok! Ya köpekler onu ısırdıysa?" Bunu der demez ağzından korku dolu bir nida bıraktı.
"İyi de nasıl gidiceğiz? Sude nerede onu bile bilmiyoruz ki?"
Başını korkuyla iki yana salladı. "Arayalım! Acele edelim. Köpekler kesin saldırdılar! Sude kesin kaçamadı!" Ellerini saçlarına geçirip saçlarını çekiştirmeye başladı. "Ne yapacağız?"
"Bilmiyorum," dedim kapana kısılmış gibi. Sude neredeydi? Ya köpekler onu gerçekten ısırdıysa... Endişeden dudaklarımı dişlemeye başladım.
Gökçe tekrar koştuğumuz yola atıldı. Kolunu yakalamaya çalıştım ama bu sefer başaramadım. "Ne yapıyorsun sen Gökçe?" diye arkasından seslendim.
"Sude'yi aramaya gidiyorum," derken yorulan bacaklarına rağmen koştu ancak buna koşmak denilemezdi.
Sıkkın bir nefes verdim ve ardından seslendim. "Ya az önce ki köpek tekrar karşına çıkarsa!" Bunu söylememle aniden durdu. "Senin götün bunu yer mi sence?"
Ağır ağır kafasını bana çevirdiğinde şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırdı.
Yüzünde gördüğüm ifadeyle başımı sallayıp cıkladım. "Yemez tabii ki."
Bana doğru yürümeye başladığında umutsuzluğa düştüğünü net bir şekilde görebiliyordum. "Böyle durup bekleyecek miyiz peki? Sude yok. Ne yapacağız?"
"Biliyorum Sude yok!" diye yükseldim aniden. Üstüme geliniyordu şu an. Nereden bileyim ben ne yapacağımızı?
Çıkışımla alnını buruşturdu. "Yardım isteyelim birinden diyorum sana! Burada öylece dikiliyoruz. Ne bağırıyorsun birde sen?"
Derin bir nefes aldım ardınan ellerimi belime koydum bilmiş bir edayla. "Peki kimden yardım isteyelim Gökçe'çiğim? Hadi diyelim birinden yardım istedik. Biz gelene kadar belki de Sude köpeklerin öğle yemeği olacak?"
Bunu dememle gözleri faltaşı gibi açıldı. "NE!?" Yüzü kıpkırmızı kesilirken bu söylediğimin onu çok korkuttuğunu fark ettim. "Öğle yemeği mi?" Bunu söyledikten sonra elinde hâlâ sıkı sıkı tuttuğu bim poşetine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ GÜNAHSIZ CAN
AventuraOnlar üç arkadaştı. Üç günahsız can... Sarı Sude. En asileriydi... Sude: Bomba olup patlayasım geldi hağ. Iska Ebru. En delikanlılarıydı... Ebru: Nasıl koşuyorum ben ayoğl. Yanık Gökçe. En sakinleriydi... Gökçe: Eeğ ben sakinim.